Cuma, Aralık 29, 2006

Sonuçlar

Prof, kızımdan tahliller istedi tam tahmin ettiğim gibi. Çok şükür tedavi gerektiren bir durum yokmuş, ama izlemeye almak gerekiyormuş. 3 ay sonra kontrole çağırdı.

Bugün de öksürüğünü kontrol ettirdim, o da iyi durumda. Yarın tatile çıkabiliriz yani :) Ama İnci havuza girmeyecek...

Şimdiye kadar tüm bayramlarda her iki aileden birindeydik. Bu bayram bize tatil olacak inşallah. Her ikimizin ve buçuğumuzun da buna ihtiyacı var. :)

Çarşamba, Aralık 27, 2006

Öksürük için gittik ama...

Fotoğraf notu: Son modamız evde atkı bere ve sırtımızda çantayla gezmek. Çantası da Şevval Ablasının eski anaokulu çantası :) Bize verdiler.

İnci, cumartesi pazar hep hapşırıyordu, biraz da öksürüyordu. Pazar akşamı daha da arttı, pazartesi günü doktoruna götürdüm. Öksürükden korkarım, daha önce hiç olmadı denebilir, bronşit olmasından korktum. Bir arkadaşımın oğlu olmuş, onun da önce grip gibi başlayıp sonra bronşite çevirmiş. İnci'nin de öksürüğü biraz artınca hemen doktora gittik.

Doktorumuz güzelce muayene etti, gribal enfeksiyon başlangıcı dedi, sadece öksürük şurubu verdi. Ama muayene ederken başka bir şey dikkatini çekti. Kızımın göğüsleri çok büyümüş. Ne zamandır böyle, ne zaman fark ettiniz dedi, şaşırdım. İki aydır falan böyle dedim. Normal değilmiş meğer, bizim cahiliyetimize geldi. Ben kızım büyüyor diye memişlerinin de büyüdüğünü düşünmüştüm. :( Kendimi çok kötü hissettim.

Doktor hemen bir ultrason ve kan tahlili istedi. Büyük ihtimalle hormonların bir dönemlik değişiminden olmuştur geçer falan dedi ama yine de pediatrik endokrinoloji bölümü profesörü ismi verip randevu alın dedi. Ultrason sonucunda kitle çıkmadı, gerçekten göğsü büyümüş. Kan sonuçlarını da dün aldım gösterdim. Onlar zaten hormon tahlili değil, bir şey çıkmadı. Kansızlığı falan da yokmuş, gayet iyi düzeydeymiş. Doktorumuz, profesör için bir görsün dedi.

Yarın sabah 10'a randevu aldım bakalım prof ne diyecek. Büyük ihtimalle hormon tahlili isteyecektir. Ancak ondan sonra kesin birşeyler söyleyecektir. Benim tahminim bu şekilde. Cuma günü de öksürüğü için kendi doktoruna kontrole götüreceğim. Cumartesi tatile çıkmayı düşünüyorduk, bayramı kaplıcası olan bir tatil yerinde geçirecektik. Benim belim için. İnci iyi olmazsa gitmeyebiliriz. Çocuğu daha da hasta etmeyelim de.

Bu arada yengem öksürük için doğal ilaç tarifi verdi. Onu da yazayım da. Bir soğanı dörde bölüp üzerine bal koyuyorsun. Bir kavanoza, 24 saat bekletiyorsun. Sonra soğanı alıp kalanı ona bir tatlı kaşığı sabah akşam içiriyorsun..Birebir dedi, çocuklarına yapıyormuş, çok iyi geliyormuş...

Çarşamba, Aralık 20, 2006

Ortam dikkati

Televizyon karşısında oynuyor küçük hanım. Hazırlandık bir düğüne gidecektik fotoğrafı öncesinde çektim, düğünde de salona girdiğimizden itibaren masa tepesine çıkıp oynadı :))

Artık her duyduğu kelimeyi yarım yamalak da olsa söylüyor, öyle tatlı ki. Dün akşam kaplumbağa dedi ama öyle komik bir sekilde ki şu anda yazamadım. Bir daha söylerse kesin yazacağım. Ona yeni kitaplar aldım, 4 ciltlik set yine, renkleri ve şekilleri anlatıyordum o da söylüyor... Ama daha bilemiyor. Artık kelimelerini yazamıyorum ama çok ilginç ve komik gelenler olursa not alacağım... :)

Fizik tedavim pazartesi günü bitti. Son gün onu komşuya bıraktım yine. Aslında o saatte uyutup bebefon veriyordum ama bu sefer evde temizlik vardı, uyutmadım. Komşum senin kızına bir alem deyip duruyor. Salonunda iki yapma çiçek varmış, birinin yerini değiştirmiş. Bizimki de çiçeğin eski yerini gösterip çiçeği sormuş. :)) Sema Teyzesi onun yerini değiştirdiğini söylese de İnci onun yerinde olması gerektiğini anlatmış :)) Her zamanki kuralcılığı yani... Tabi komşum onun evindeki bir eşyanın yerinin değiştiğini fark ettiği için İnci'ye çok şaşırmış. Ben de şaşırdım, kaç gündür vermemiştim, o kadar aradan sonra bile bilmesi çok şaşırttı.

Cumartesi günü onu başka komşuya vermek zorunda kalmıştım, onda çok ağlamış. Çok zahmet vermiş. Komşum onu dışarı çıkarmış gezdirmiş falan ama ben gelene kadar camda beklemişler... O gün ters günüydü herhalde, halbuki ben ona giderken hep anlatıyorum doktora gittiğimi belimin ağrıdığını biliyor. Onu öpüyorum, o da beni öpüyor, izniyle ayrılıyorum. Bırakıp da kaçmıyorum yani... O gün bırakmak istemedi, ama mecburen bıraktım. Biraz naz yapıp susar sandım, öyle olmamış.

Komşum sonra bana İnci'yle bayağı sohbet ettiklerini onu güzel yetiştirdiğimi falan söyledi. Açıkcası biraz memnun oldum ama yine de yeterli olduğumu düşünmüyorum. Tüm gün evde sürekli onunla olsam bile bazen hiç kaliteli vakit geçiremiyoruz. Hani en azından günde 1 saat çocukla kaliteli vakit geçirmek gerekiyor ya... Bazen onu yapamadığımı düşünüp üzülüyorum. 2 yaşını doldurduktan sonra onu yarım gün sitedeki kreşe vermeyi düşünüyorum. Ya da başka kreş araştıracağım daha... Gerçi sitedeki kreşe çocuklarını verenler var referanslı yani. Yine de iyice bir araştırayım da. Arkadaş edinir, çocuklarla oynamayı öğrenir böylece.. Bir de hasta olmayı tabiki, hep duyuyorum kreş = hastalık diye... Daha vaktimiz var...

Salı, Aralık 19, 2006

Kuralcı

Büyüyünce çok kuralcı olacak galiba, biz mi öyle yetiştiriyoruz bilmiyorum. Herhalde bazı şeylerin hep aynı düzende gitmesine alıştı. Düzen bir şekilde değişince hayır olmaz yapıyor...

Masada ben hep onun mama sandalyesinin yanında, babası da karşı sandalyede oturuyor. Geçen gün babası ona kahvaltı yaptırdı ben sonra geldim ve babasının yerine oturdum. Babası da benim yerime oturdu. İnci hemen başladı babasının oturduğu sandalyeyi göstererek anne anne demeye benimkine de baba baba demeye. Babası anlattı ona, evet burası annenin yeri bugünlük ben oturacağım diye razı olmadı. Ben kendi yerime oturmalıymışım... :)


Yine geçen sabah ben babasının terliklerini babası da benim terliklerimi giymiş. Bu arada benim ayaklarım çok büyük değil, babasının ayakları küçük ve ince ;) Neyse İnci Hanımefendi hemen bunu farketti, anne anne babasının ayakları gösterdi sonra benimkine baktı baba baba.. Hemen geldi benim ayağımdaki terlikleri çıkarttı, götürdü babaya giydirdi, benimkileri de getirdi bana giydirdi :))


Yatak ve yastık olayımız da var, babasının yastığı annesinin yastığı babası annesinin yastığına kafasını koyarsa eğer, inci yanımıza gelince, hemen olmaz yapıyor. Gece yatarken de kendi yatağı yastığını biliyor ve dün gece onu yanıma alsam da sonra kendi yatağına kendi gitmek istedi ve koydum, ninnisiini söyleyip yatağıma gittim. O da uyudu. Nenni nenni diyerek de ninni söylemeden göndermiyor... :)

Fotoğrafın hikayesine gelince, geçen akşam yemeği için salata yapmıştım sarımsaklı yoğurtlu, babası da gelemeyeceğini söyledi. İnci de salatayı parmaklamak için saldırıp duruyordu koydum önüne tabağı olduğu gibi.. Tüm parmaklarını içine soka soka, yalana yalana yoğurtlu kısımlarından yedi... :)) Bu pozları kaçırırmıyım hepsini çektim... :))

Pazartesi, Aralık 11, 2006

Haftasonu

Kızımın çok kuzeni var ve kimisiyle yaş farkı da oldukça fazla. En büyük kuzeninin kızımdan bir yaş küçük oğlu bile var. :) Haftasonu da en büyük ikinci kuzeninin sözüne gittik. Çok sevdiğimiz Raşit abimiz cumartesi günü sözlendi. Biz de cumartesi günü Bursa'ya kızımın halasına gittik. Arabalı vapura bindik. İnci martıları seyretti, onlara yiyecek verdi.

Babaannesi ile dedesi de Bursa'ya gelmişlerdi onlarla da hasret giderdik. Küçük hanımın keyfi de yerindeydi. Anne baba kelimeleri ağzından düşmese de onlara da gitti. Özellikle dedeye daha çok gidiyor. Abilerine (kuzenleri) de gidiyor. Halasıyla eniştesine pek pas vermedi. Enişte baklavalar nerde deyip çok yaklaşmak istedi ama bitti diye kaçtı. Baklavalar yanaklar oluyor :))

Söz evinde pek çocuk yoktu sadece bizden bir ilkokula giden abla vardı. İyiki vardı, bütün akşam onunla oynadı, beni hiç üzüp zorlamadı.

Dün akşam döndük, yolun ilk kısmında uyudu sonra uyumadı. Gece yatmadan önce banyo yaptırdım sonra da yattı uyudu. Aslında banyo yaptırmak zorunda kaldım desem daha doğru olur... Çoba çoba diye çorba istedi tam yatıracakken, gittim ısıttım yedirmek istedim yemedi ve en sonunda o çorba üstüne döküldü...

Cumartesi, Aralık 02, 2006

Baba geldiiii...

Dün akşam üstü kızımın babası geldi. Babasını bir özlemiş bir özlemiş durup durup boynuna sarıldı. :) Yemeğini babası yedirirse yedi, sabah kahvaltısını da babası yaptırdı.

Havaalanından İnci'ye oyuncak almış ama ne top ne de araba. fotoğrafda görülen hip hopcu kurbağa.. Top yokmuş, arabalar da çok kötüymüş. Kurbağayı İnci beğendi mi derseniz hayır.. Şarkı söyleyen bu kurbağadan hiç hoşlanmadı. Bu tarz sesli oyuncaklardan hiç hoşlanmıyor. Gerçi davul çalıp şarkı söyleyen kız bebeği var onu seviyor ama onun dışındaki hiçbir sesli oyuncağı sevdiğini görmedim. Korkuyor nedense... Çalışmadığı zaman seviyor kurbağasını taklidini yapıyor, çalışınca uzak duruyor :))

Neyseki babası bol bol çikolata da getirmiş, kızının gönlünü öyle aldı ;))

Bu arada İnci nezle, o yüzden de pek keyfi yok. Bir türlü atlatamadı nezleyi, geceleri çok üstünü açtığından mı oldu bilemiyorum...

Not: Oyuncağına alıştı artık kendi çalıştırıp onunla beraber dans ediyor. :))

Pazartesi, Kasım 27, 2006

Babadan İstekleri...


Bu aralar kızımdan çok yakındım galiba... Halbuki tatlı böceğim benim neler neler yapıyor. Babası yurtdışına çıktı, aralık ortasına kadar olmayacak. İnci'ye baba sana ne getirsin diyorum, aaba (araba), gool (top) diyor. Bebek getirsin mi diyorum, ııh istemiyor. Çok komik araba ve top erkek çocukları gibi.

Söylediği kelimeler her geçen gün artıyor, buraya yazmaya yetişemiyorum bile...

babu - banu
mamun - maymun
kuba - kurbağa
fi - fil
aaba - araba
üç - üç
alooo - alo (son modamız telefonu eline alıyo aloo alooo :)
abi - abi
aba - abla
efe - efe
oğujş - oğuz (televizyondan duyup söyledi)
dit dit - kovulduk :)
aama - elma
kave - kahve (bıraksan bir fincan kahveyi içecek)
çoaap - çorap
mö mö - inek
pisi pisi - kedi
ev - ev
avv avv- köpek (nerde köpek veya biblosu vs görse avvv avvv diye bağırıyo)
dodi dodi - dido reklamından...
akaba - ayakkabı
mujş - muz


Her akşam tüm kitaplarını kitaplıktan alıp yanıma oturuyor, oku diye. Teyze okusun diyorum, istemiyor, illa anne. Gündüz de oyun oynarken benim de onunla yerde oturmamı istiyor. Teyzesi var ama o anne anne diye beni istiyor. Babası olmadı için midir nedir bana daha bir düştü.

Sonunda ona bir oto koltuğu aldım ve uzun zamandan sonra trafiğe çıkmaya başladım. Dün anneannesi dedesine götürdüm. Yolda biraz sıkıldı, 45 - 50 dakikalık yol, Allahtan teyzesi yanındaydı. Dedesi parka götürdü, bahçede köpeğe baktı. Değişik bir gün geçirmiş oldu. Annem de torununu sevdi, ama benden yine de hiç ayrılmadı. Anne kaak (kalk), anne kaak... Oradan kaldırıp oraya götürdü, oradan kaldırıp oraya götürdü.

Dönüşte bizi dayısı getirdi, gece kullanmaya cesaret edemedim. Uzun zamandır kullanmamışım, çocuk da var, çekindim. Ne de olsa şehirlerarası yol... Gerçi daha rahat oluyor şehiriçinden ama hızlı kullanmak gerekiyor. Dönüşte çok fazla sıkıldı, koltuğundan kalkmak istedi, ama kaldırmadım, hep oyaladım... Neyse ki benim araba kullanmama alıştı, oh ya.. Çok sevdiğim bir şeyi uzun zamandır yapamamıştım. Neden bilmiyorum ama araba kullanırken kendimi daha özgür hissediyorum... Kötü bir şoför olsam da ;)


Geçenlerde iki gece inadımı kırdım onu yanıma alıp uyuttum sonra yatağına yatırdım. Ama gece yarısı anne diye kalktı. Hemen kucağıma atladı. Kızım daha sabah olmadı biraz seveyim yat yerine deyip kucağıma aldım, koltuğa oturup 5-10 dakika bekledim. Tekrar uykuya dalınca yatağına geri yatırdım. Anladım ki bu iyi bir yöntem değil benimle yatmaya alışırsa mahvolurum. Zaten düşer bizim yataktan ben uyurken çok deli yatıyor. Akşamları yine yatağına koyup başında bekleyerek uyutuyorum. Sabahları uyanınca yanıma alıyorum sadece... Anne diye bir tatlı sarılıp öpüyor, anne kız kuduş kuduş yatıyoruz...

Biraz daha büyüse anne kız neler neler yaparız onunla :)

Çarşamba, Kasım 22, 2006

Yemek yememe

Bu aralar İnci'den cekiyorum yani böyle giderse ikinci çocuk dilegimden vazgecebilirim. Uyumuyor ve yemiyor. Anne mama, anne mama beni mutfağa götürüyor ama ne verirsem reddediyor. Hiçbir şeye sinirlenmiyorum şu yememe olayı kadar. Hani çok zorlayan sürekli ağzına bir şeyler tıkmaya çalışan bir anne olsam, sürekli bir şeyler yedirmeye çalışsam neyse, ama üstelemiyorum ki...

Sabah kahvaltısında meyve suyu veya süt ve yumurta yiyiyor, oyunla... Birkaç kaşık ve pekmez ve bal da veriyorum yumurtası bitince ağzına... Canı isterse biraz peynir, salatalık da...

Öğlen çorba veya yemek. Sadece bir tabak bir şey yiyor o da binbir oyun ve zorla... Daha sonra da meyve tutuşturursam eline, canı isterse kemiriyor.

Akşam da biraz çorba, biraz yemek azar azar her birinden vermeye çalışıyorum. Ne yerse hepsi zorla, oyunla... Ona kalsa aç yaşayacak...

Süt dolduruyorum biberonuna oynarken ne kadarını içerse, yatmadan önce bir miktar içirmeye çalışıyorum...

Ne zaman uyutmaya kalksam anne mamma diye başlıyor, gidiyoruz mutfağa ama malesef İnci hanım elleri ile yüzünü kapatıp hiçbir şey yemek istemiyor....

Perşembe, Kasım 16, 2006

Çi

Anne, baba, çi
meğer çi inci demekmiş, kendini anlatırken çi demeye başladı ve ben bunu ilk önce anlayamadım.. Kızım ne diyosun ne çi diyordum geçen sabah kahvaltıda, babası söyledi..
Bir de tüm gün berabersin anlayamadın mı çi _ inci demek diye... Kendinden ve kendi eşyalarından bahsedecekken "çi" incinin anlamına da geliyor :)

Gün be gün söylediği kelimeleri çoğaltıyor...
Bade - asagidaki bebek, bebek deyince artık hemen bade diyor... Gürültü yapma aşağıda bebek uyuyor diyorum akşamları.. Hemen Bade diye adını söylüyor.. Ada da var o da uyuyor diyorum, Ada demiyordu ama bugün Ada da dedi...

Geçen gün abla - aba dedi...

Bazı kelimeleri bir kere söylüyor, sonra tekrarlamıyor ama söyleyebildiğini görmüş oluyorum.

Çarşamba, Kasım 15, 2006

Uyku problemi

Geldiğimizden beri uyku düzenimiz değişti, uyutmak çok zor oldu, uyumak istemiyor, hiç uykusu yok... Anlamadım neden böyle oldu...

Ankara'da en geç 10 da beni elimden tutup sürükleyerek götürürdü uyut diye, onun yüzünden Aliye'yi seyredemiyordum :) Şimdi gece 12 - 1 ayakta uyuyamıyor...
Öğlen uykusu geldiğinde en geç 1:30 da masa altında sızar kalırdı, şimdi öğle uykusu 3 ü buluyor.. Ve de zorla götürüyorum yatağına...

Eski düzenimize nasıl döneceğiz bilemiyorum, ama bu durum canımı sıkıyor... Akşam şöyle rahat rahat bir oturamıyorum eşimle. Yada kendime vakit ayıramıyorum, uyanıksa sürekli o ilgi istiyor, bir de alıyor tüm kitaplarını oturuyor yanıma oku diye 15-20 kitapla geziyor... Birini okuyoruz "bitti" diyor at kenara, öteki o bitti at kenara, öteki... Kitapları sevmesi çok güzel biliyorum ben de çok seviyorum aslında, ama bir kere okumak yetse ;))

Şöyle kendi kendine oynasa, uyusa :)) Neyse böyle çocuk bulunmaz ben de idare edicem artık ne yapayım, şimdi bana şirin şirin bakıyor böceğim, biraz yiyeyim onu...

Bu arada gündüz hiç televizyon açmıyorum.. Akşamları babası gelince açılıyor televizyon... O da bebekli bir kaç reklamdan başkasına ilgi göstermiyor, çocuk çıkarsa programlarda ancak o zaman bakıyor, ne güzel değil mi...

Salı, Kasım 14, 2006

Sirk


Hayatımda hiç sirke gitmemiştim, çocukken TRT'den çok seyretmiştik :)) Kurulduğunu görünce İnci'yi götürmeyi çok istedim. Sonunda geçtiğimiz pazar akşamı gidebildik, önden gören bölümlere oturduk. Güzeldi, İnci'nin hoşuna gitti. Köpekli şovu, halkaları havada döndüren adamı ve en çok da en sonundaki motorsikletli şovu sevdi. Aslında herkes motorsikletli şovu sevdi, gerçekten güzeldi.

Bir ara sıkıldı, ben aslanlardan hoşlanacağını düşünmüştüm ama onun çok ilgisini çekmedi, o ara çubuk kraker ile onu oturtabildim. Etraftaki çoluk çocuk da en az sirk kadar ilgisini çekti, onları da seyredip durdu.

Sirk başlamadan önce yavru aslanla fotoğraf çektiriliyordu, adamlar bu şekilde para kazanıyorlar... Yavru aslanı çok sevdi, onunla fotoğraf çektirdi, sahibi yavru aslanı götürene kadar gözü hep onun üzerindeydi.

Sirk iki saat sürdü, on buçukta bitti, eve gelince acıkmıştı, yemek yedi tekrar. Uyuduğunda saat 12 yi geçiyordu sanırım...

Cuma, Kasım 10, 2006

Son zamanlar...


İnci'nin doğduğundan beri süre gelen yabaniliği sürüyor, herkese yabancılık yapıyor, bana yapışıyor, kalabalık bir ortama girdiğimizde uzun müddet alışana kadar bacaklarımızın dibinde. Sadece çocuklara yapmıyor, onları çok seviyor, özellikle de abla ve abileri... Fotoğrafda da komşumuzun tatlı kızı Şevval, İnci ile oynamaya gelmişti. Çok güzel oynadılar, İnci onu hiç bırakmak istemiyor, başka zaman görünce de sevinç gösterileri yapıyor, gel gel diye bize çağırıyor. Aynı şeyi Şevval'in abisi Ayhan'a da yapıyor, onu da çok seviyoruz. Zaten biz gitmeden önce İnci daha çok bebekken de Ayhan onunla ilgilenir bakardı.

İnci bebekken demek garip geliyor ama öyle, artık bebeklikten çıktı çocuk oldu. Dün tüm komşular tolandık, o kadar çok küçük çocuk bebek var ki. İnci küçüklerle oynayamıyor, yaşıtlarıyla da pek mümkün olmuyor, birisi bir oyuncağı alınca diğeri onun elindekini istiyor ama büyük çocuklar küçüklerle güzel oynuyor. İnci'nin çok mızmızlık onu bunu isterim diye tutturma huyu yok şimdilik :) ama kendi bildiği şekilde oyuncaklarıyla oynamak istiyor ve yönlendirmek istiyor. Biraz benimcilik yapmaya da başlıyor gibi geldi bana...

Bu arada da konuşma çabaları var, yeni kelimeler söylüyor, aklıma gelenleri yazayım..
aba - abla
kuba - kurbağa

kapa
manni - mandalina çok seviyor...
bubu - burun
alla alla - allah allah ya demiştim bir gün, duyar duymaz dedi :) nerde deneceğini de biliyor :))
çe - çene
çiçi - çiçek
kude - kurdele
çık - çıkmak
babacı - babacım
bebe - bebek
bebeci - bebeciğim herhalde anlayamadım
gol - top
bıcıbıcı - banyo yapmak
bi(r) - bir
iki - iki herseyi ikiye kadar sayıyoruz, üç yok :)) Bir iki bir iki diye diye çoğul gördüğü herşeyi sayıyor. Sayı kavramını anladı, bilinçli yapıyor...

Çarşamba, Kasım 01, 2006

Evimizdeyiz

Nihayet evimizdeyiz, İnci'nin eve alışması çok uzun sürmedi. Özellikle de uzun zamandır oynamadığı oyuncaklarını görünce çok çabuk alıştı da denebilir. :)

Yalnız yatağında uyutması çok zor oluyor, Ankara'da yanına uzanıyordum şimdi yatağına koyuyorum, ya başında dikilip ya da ben şurada oturup sana ninni söyleyeceğim diyerek odasına koyduğum koltukta oturarak onu uyutmaya çalışıyorum. Çok uzun zaman alıyor. Özellikle geceleri zorla uyuyor ve kaç gündür 12 de uyuyor. Sabah da 9 da kalkıyor. Aslında 7 gibi bir yarı uyanıp ağlıyor, kucağıma alıyorum bir daha yatağına yatmıyor, yanıma getiriyorum, ilk kelimesi babasının olmadığını görüp baba oluyor. Baba yok gelecek diyorum onun yerine yatıp mışıl mışıl uyuyor. Bizim odamız daha karanlık, iyi uyku için kalın perdeler takmıştım ;))

Teyzesi bizde, babası gelene kadar kalıyor, onunla şımarıp duruyor şimdi saklambaç oynuyorlar :)

Perşembe, Ekim 19, 2006

Hazırlıklar...

İnci hanımla hazırlıklar bitmek üzere...

Bavulun içine girmek istedi, girdi.

Onun eşyalarını yerleştirirken elbisesini gördü, giymek istedi, giyip bir de bana pozlar verdi.

Koltuğun kenarından nasıl iniliyormuş onu gösterdi. :)

Saçlarımızı topladık, nasıl da şirin olduk :)

Son olarak da yatağına veda pozu verdi...

Salı, Ekim 17, 2006

Hoşcakal Ankara

En tatlı havacı teğmenim benim :) Bakarmısınız duruşa, poza... Artık bana poz da veriyor, bir tanesi... Her ne kadar insan bazen rahatını eski alışkanlıklarını özlese de onsuz bir yaşamı düşünemiyorum. Canım yavrum benim, sen benim bir tanemsin...

Biz bu cumartesi Ankara'dan ayrılıp İstanbul'a evimize dönüyoruz. Babamızın askerliği bitmek üzere. Bayramdan sonra gelip 1 hafta 10 gün kadar daha askerlik yapacak ama biz evimizde kalacağız.

Kurban bayramında gelmiştik Ankara'ya, Ramazan bayramında dönüyoruz. Eşim hep beraber olalım diye burada eşyalı ev kiralamıştı. Ben arada biraz mızmızlık yapsam da çok şükür bu devreyi beraber geçirdik. Ne o bizsiz, ne de biz onsuz kaldık.

4 yıl kadar önce bir proje için yine gelip Ankara'da 1 sene yaşamıştık karı koca. Bu sefer 3 kişilik bir aile olarak askerlik yapmaya geldik. Eğer bir 3 yıl sonra tekrar kaderimize Ankara çıkarsa, inşallah daha kalabalık olarak geliriz ;)

Hoşcakal Ankara, hoşcakalın Ankara'daki tüm sevdiklerimiz...

Pazartesi, Ekim 16, 2006

Özledim

Tüm gece kalkmadan ve öğlene kadar uyumayı...
Pazar günü uykusunu..
Tek başına alışverişe gidip, sadece gezmeği...
Rahatça, dilediğim vakitte kitap okumayı...
Araba kullanmayı...
Tüm gün danalar gibi tv karşısında yatmayı..
Tembellik yapmayı...
Bilgisayar karşısında saatler geçirmeyi (bunu hala birazcık yapıyorum )
Eski ince halimi...
Eşimi paylaşmamayı...
Yalnızlığı...

Özgürlüğümü özledim...

Pazar, Ekim 15, 2006

Anne


Daha önce bir kere demişti ama dünden beri özellikle bugün bana anne diye sesleniyor :)

Anne dediği zamanki mutluluğumu, ifademi görünce, sırıta sırıta bir daha bir daha söylüyor...

Geçen gün yaramazlık yaptı, kızdım biraz, git oyuncaklarının yanına oyna orada diye ceza verdim. Gitti, bebekleriyle oynuyordu, bir müddet sonra bu şekilde uyuya kalmıştı... :)

Cumartesi, Ekim 14, 2006

Daha iyi

İnci'yi bugün alçı yaptırmaya götürmedik, çünkü ayağına düzgün basmaya başladı. Ayağıyla herşeyi yapıp sadece yürürken tam basmıyordu. O yüzden babası da ben de ayağında hala birşey olduğuna pek inanamadık. Ağrı, acı, hiçbir şey yok, sadece ilk akşam acıyor ama ağrımıyordu...

Sanırım İnci'nin ikinci gün numara yaptığını düşünmemizin başlıca sebebi bizim ufaklığın hiç bir şeyi öyle hemen unutmaması... Çocuk uyur uyanır unutur diyorlar. Hayır efendim, bu unutmuyor.. Bacağını bir şey yemiş sivilce gibi olmuştu ve kaşınıyordu. Orası geçip hiçbir şey kalmadığı halde çok uzun müddet bacağına bakıp kaşınıyor yaptı. Yok kızım geçti diye anlatana kadar çatladım...

Hala oksijenli su şişesini gördüğünde, başını gösteriyor ve ıh ıh diye ellini sallayarak istemiyorum yapıyor. Halbuki başını kanatmasının üzerinden iki ay geçti...

Çarşamba, Ekim 11, 2006

Doktora gittik...

Eveeet gecikmiş bir doktor ziyareti oldu, neden biz bu sefer böyle davrandık anlamış değilim ama sonunda bu sabah İnci hanımı ayağı için doktora götürdüm.
Kızım bak doktor amca sevecek seni, ayağının fotoğrafını çekecek, sen de ayaklarını uzat poz ver diyerek önceden hazırlık yapmaya çalıştım. O da ciciii cicii diye kendi yanağını okşayıp beni tasdik etti. Tüm bunlar doktor beyin odasına girene kadardı ancak. Daha doktoru görür görmez ağlamaya başladı. Sakinleştirme çabaları pek faydalı olmadı, doktor amcanın da adı komşu abisi gibi Hakanmış vs vs.. avutmalar... Ortopedist doktor bey röntgen istedi doğal olarak, hem de iki ayağının birden, küçük olduğundan kıyaslayabilmek için.

İndik mi ayağımızın fotoğrafını çektirmeğe, telkinler hep boşa yine ağladı, zorla çektirdik röntgeni, tekrar doktora çıkıp gösterdik. Birşey görünmedi ama doktor bey bağları zedelenmiş olabilir dedi. Küçük çocuklarda çok küçük şeyler röntgende çıkmayabilir dedi. Dinlensin, gezmesin dedi. Sabah akşam Ibufen ver ve buz tut oraya dedi. Eğer cumartesi gününe kadar kendiliğinden ayağının tamamına basmazsa getirin küçük bir alçıya alalım dedi.

Topuğuna basa basa geziyordu artık onu da engellemeliyim. İnşallah alçı gerekmeden atlatırız, çünkü öyle bir durumda çok huysuzluk yapar, o alçıyı da ayağında tutacağını sanmıyorum...

Salı, Ekim 10, 2006

Dün akşam

Dün akşam durduğu yerde halıya takılıp düşmüş, ayağı acımış. Bütün gece oturdu üzerine basmadı. Görünürde birşey yok, ağrı da yok. Sabahı bekleyelim dedik.

Sabah babası eliyle iyice kontrol etti, hiçbir yerde acı yok. Bende kontrol ettim, ne bir şişme, ne bir acı ama hala basmak istemiyor, topuğuna basarak yürüyor. Ahlaya uflaya... Ya da kucak istiyor...

Numara mı gerçek mi anlayamadık. Doktora götürsem mi, götürmesem mi bilemiyorum...

Cuma, Ekim 06, 2006

Oyunlarımız...


Ona plastik bir mutfak seti aldım, içinde fincanlar, bardaklar, tencere, tava, kaşık çatal, ocak, ekmek, tavuk, peynir, çaydanlık var. Oturup evcilik oynuyoruz. Fincanıma çay dolduruyor, hüüüp diye içiyoruz. Haaam diye yemeklerden yiyoruz. Bebeklerimize yediriyoruz. :)

İsim

İNCİ :
(Tür.) Ka. 1. İstiridye cinsinden deniz hayvanlarının içinde çıkan parlak, yuvarlak ve ziynet eşyası olarak kullanılan kıymetli taş. 2. Küçük, temiz ve sevimli. 3. Kıymetli.

Ben ayrıca İnci'nin zerafeti de temsil ettiğine inanıyorum...

Perşembe, Ekim 05, 2006

İnci'nin önemli günleri...

İnci'nin günlüğünü 1 yaşından sonra tutmaya başladığım için öncesi yok, halbuki o döneme dair de ne çok yazacak şey vardı. Üstteki fotografta kendi odasında ve yatağında, ben onu 3 ay kadar sepette yatırmış sonra hep odasında yatırmıştım, yatağına alışıktı. Bir de özene bezene oda hazırlamıştık ona. Az kaldı evimize dönmemize, 16 gün :) Bakalım gidince nasıl alışacak...

İnci'nin önemli tarihlerini sağlık cüzdanının arkasına not etmiştim onları bari yazayım dedim. Bir ara da doğum hikayesini yazarım...

Doğumu: 10 Şubat 2005 perşembe, saat 05:45 am.
Kilosu: 3.695 gr
Boyu: 49cm
Kan grubu: B Rh(+) (Babasına benzediği gibi kan grubu da aynı. Benimki AB Rh+)
Haftası: 38 6/7 yani 39 haftalık doğdu denebilir...
Hastane çıkış kilosu: 3.365 gr yani 330gr vermiş...

Bol saçlı ve tüylü bir bebek olarak doğdu, kulağının kenarında, sırtında bile tüyler vardı. Aman Allahım ne olacak bunlar, bu kızın kuaförde işi çok olacak derken ;) döküldüler... 4 aylıkken falan saçları dökmeye başladı. Oldukça saçları döküldü sonra tekrar çıkmaya başladı. Şimdi bayağı uzadı, belli olmuyor saçların arkası lüle lüle oldu, düz saçlı olacak sanmıştım ama dalgalı olacak...

İlk dişleri: 08 Temmuz 2005, alt iki dişi patlamıştı ve 5 ayı dolmak üzereydi, 3 gün çok huysuzluk yaptı, doğru dürüst emmek istemedi ağladı durdu, sebebini de anlamadık. Meğer dişmiş...

Üst dişleri: 09 Eylül 2005, üst iki dişi de 7 ayı dolacakken patladı. Bu sefer ateşlendi hastalığıyla beraber geldi, tam tatilimizin son günleriydi, denize falan da girdiğinden ayrıca boğaz enfeksiyonu da vardı. Peşine de üst yanları ve alt tek yan patlattı. Alt yan dişinin teki çok daha sonra azı dişleriyle beraber çıktı. Bu eksik kaldı deyip duruyordum :)

7,5 aylıkken, eylül sonuna doğru kendi oturmaya başladı.

8 aylıkken ekimde kendi kendine tutunup kalktı.

8,5 aylıkken ekim sonuna doğru emeklemeye başladı.

9 aylıkken 13 kasımda sıralamaya başladı.

10 aylık taytay durmaya başladı.

6 ocak 2006 da 11 ayı dolmadan 1 adım attı.
7 ocak da 4-5 adım bana doğru attı. :)

14 şubat 2006 da 3. azı dişini patlattı.

İlk kez baba dedi ama ne zaman dediğini not almamışım. Hiç de hatırlamıyorum.. Neden acaba :) anne demedi diye mi yoksa :)) Üzüldüm aslında şimdi neden böyle şeyleri not almamışım ki ben...

Çarşamba, Ekim 04, 2006

Gıdı gıdı...


Bizim kedileri çok seven yeğen, artık çocuk sahibi olmak istediğimizi duyunca, "Yenge ne yapacaksınız çocuğu, bir kedi alın gitsin, daha kolay" demişti :) İnci doğduktan bir kaç ay sonra, onun yan yatıp elleri ve ayakları paralel uzanmış uyuyuşunu görünce, aaaa kedi gibi uyuyor, bu da kedi gibiymiş zaten dedi...

Şimdi de bizim minik yavrumuz, açıyor kolları bacakları gıdı gıdı gıdı deyip kendini gıdıklatıyor. Kıkır kıkır gülüp gıdı gıdıları kendi söylüyor. Görünce aklıma hep yeğen geliyor, işte sana kedi diye...

Salı, Ekim 03, 2006

Babies' Song

Bir arkadaştan maille gelmiş... Bebeğinizle beraber bakmanızı öneririz :))
Flash - kids
http://www.martinsfun.nl/

İncinin favorileri:
02- Baby Dance
04- Baby Cowboys
11- Heyma

Benim favorilerim:
08- Baby Freddy
11- Heyma
13- Karaoke Baby
18- Opera Baby
22- Three Tenors

Pazartesi, Ekim 02, 2006

İnci'den notlar

İnci öperken sadece yanakları öpmekle bırakmıyor, bir de gıdıyı öpüyordu şimdi buna burun, çene, gözler ve alın ekledi. Bir yapışınca kurtulamıyorsunuz yani... :)

Babası ona çok daha küçükken el bileklerinden yukarısını lokumlar diye öğretti. İnci nerde lokumlar kızım, gösterir. Yiyebilirmiyim, uzatır.... Eskiden daha tombiş tombişti iyi yeniyordu. :)

Bir kaç hafta önce son iki azı dişini de çıkarttı. Patlattığını anlamadım zaten. Baktım patlamış, sonra da tamamlandı. Artık 20 adet dişi var ve diş fırçalamaya başladık...

Leblebi ve fındık yemeyi çok seviyor.

Saçlarını taratmayı hiç sevmiyor çünkü, kıvır kıvır olup çok karışıyor ve uçları kıtık oluyor. Tararken ister istemez acıyor...

Suyu çok sevmesine rağmen banyo ile arası iyi değil. Başının yıkanmasını hiç sevmeyip kıyameti koparıyor...

Ev telefonunu elimden çekip kendi kulağına dayıyor, konuşmayıp ses gelen yeri öpüyor...

Televizyonda bebekli reklamları çok seviyor ve bebeklerin dans ettiği reklamda o da dans ediyor. Bir ara Cheetos kıvır kıvırr reklamında kıvırtıyordu...

Hala cee oynamayı çok seviyor. Bu ara yorganın altında çadırcılık oynuyoruz. Ona o ceee diyor. Bir de yorgandan eliyle numaradan bir şeyler koparıp bana yediriyor. Şu anda da masanın altından bana cee yapıyor...

Cumartesi, Eylül 30, 2006

Tuvalet Eğitimi

Tuvalet eğitimine başladığımı söyleyemem, bunun için hiç acele etmiyorum ama hazırlığını yaptım sayılır. Yazın bir tane klozet adaptörü aldım ve ne olduğunu İnci'ye öğrettim. Bir iki kere denedim altı açıkken üzerine oturmaktan korktu ben de zorlamadım. Ama bazen kendi oturup bazen de bebeğini yerde iken üzerine oturtup çişşş diyor. Sonra kaldırıyor. Onu banyodan hiç dışarı çıkarmıyoruz hep klozetin yanında duruyor.

Geçen akşam bizi öyle şaşırttı ki, banyonun oradaydım çişş dedi umursamadım, ısrar etti adaptörü klozetin üzerine koydu, ben de yardım ettim. Üzerine oturmak istedi, şaşırdım, yine korkmasın diye altını açmadan olduğu gibi oturttum. Önce beni tuttu falan sonra bıraktı. Ooo küçük hanım oturdu kalkmak bilmiyor. Babasına seslendim gel bak fotoğraf makinasını da yanında getir diye.. Fotoğrafını çektik. Hadi biz gidiyoruz gel dememize rağmen kalkmıyor, bıraktık onu orda, ikimiz de ayrılınca çağırdı gittim, kalkacakmısın dedim bitti dedi kalktı. Döndü bir de klozetin içine baktı bir şey var mı diye... Yapmadın ki kızım bir şey hadi gel derken bir de ne farkedeyim bizim ki altına doldurmuş kokuyor.

Altını açsam da oturtsam korkarmıydı bilemiyorum ama İst. kendi evimize dönünce ufaktan tuvalet eğitimine başlasam iyi olacak gibi. Ben üzerine düşmesem de küçük hanım öğrenecek gibi. Günde bir kaç kere çişş kaka falan diyor. Zaten büyük tuvaletini çok zorlanarak yaptığı için onu söylüyor, bir iki kere banyoda çömelip yerde kendi bezine yaptırmıştım. Elimi tutup ıkınıyordu zavallı. Ama dediğim gibi hiç üsteleyip çocuğu korkutmak istemiyorum...

Cumartesi, Eylül 23, 2006

Bağda...


Babaannesinin çiçekleri seviliyor, ciciii ciciii...


Dalında domates nasıl oluyormuş inceleyip, öğreniyoruz...

Kaan abisi (kuzeni) onu salalrken, keyfimiz gayet yerinde. Zaten Kaan abi görüldü, anne unutuldu tüm haftasonu boyunca... Kaa Kaa diyerek peşinde dolandı...


Bağ komşumuzun torunu Melike ablası da geldi, ağaç altında oturup öyle güzel oynadılar ki...

Geçen hafta





Geçen hafta İnci ile tek bir gün bile evde oturmamıştık. Bir gün Kızılay'a alışverişe. İndirim dönemi bitmek üzere olsa da ben son bir alışveriş yaptım. Bu dönemleri seviyorum, hatta İnci'ye seneye yaz giyebileceği bir iki parça dışarı giysisi aldım çok uygun oluyor. Geçen sene de aynını yapmıştım bu yaz çok giydi çok da güzel oldu... Hesabını bilen hanımlar böyle yapıyorlarmış duydum ;) Alışveriş yaparken tezgartarlara uzaktan uzaktan gülücük atıyor, kimseye de kendini sevdirmiyor. Giyinme kabinlerine de alıştı aynalı aynalı, zor çıkarıyorum.

Ertesi gün Ümitköy'e eski oturduğumuz apartmana komşu ziyaretine gittik. 4 yıl kadar önce yine bir yıllığına Ankara'ya geldiğimizde orada oturmuştuk. O zamanlar küçük hanım yoktu, ben özgür takılıyordum. Tek bir komşum vardı, o hanımın hep arayıp hatırını sordum ve kızımı götürüp göstermek kısmet oldu. Oraları seviyormuşum, ben de özlem giderdim. Ankara'da yaşayacak olsam yine orada oturmak isterim. İnci de gayet güzel durdu, teyzenin hazırladıklarından yedi, balkondan dışarıyı seyretti, beni hiç üzmedi ama saat 4:30 oldu hiç uyumadı. Otobüse binerbinmez de uyuya kaldı. Oradan da akşama eşimin halasına geçtim, aktarmalı yolculuğum boyunca hep uyudu. Ankaray'a bindik indik hiç uyanmadı. Tam apartmanın içine giriyoruz açtı gözleri. Neyseki yol uzundu uykuyu biraz aldığı için huysuzluk yapmadı gayet güzel durdu. Ama akşam uykusu çok gelse de yine uyuyamadı...

Biz yokken kargo gelmiş gitmiş onu almak için yine Kızılay'a gittik. Kızımla başbaşa gezeyim tozayım oturayım bir yerlerde yiyip içelim diye düşündüm, yani aceleci davrandım biraz daha büyümesini beklemem gerek ;)

Pastaneye götürdüm, oturduk ikimize de pasta söyledim ve limonata, onunki çikolatalı pastaydı ve minicik parmağını daldıra daldıra yemek istedi. Birazcık yedi yemedi pastasını bana kaldı. Biraz limonata içti, masaya su döktü. Beni zorladı yani... Ne yapayım birazcık daha sabredeceğim anlaşılan. Onunla doya doya zevk ala ala bir gün geçirmek için. Pastanede fotograf çekmek aklıma gelmedi. Şöyle parmağını sokmuşken pastaya...

Eee hafta sadece bunlarla bitmedi, cuma günü de şehirdışına babaanne dedeye gittik...

Cuma, Eylül 22, 2006

Kaçtı...

Ekmek almak için açtık kapıyı ve karşı kapı da açıldı. Önce komşum B. sonra oğlu Hakan kapıda göründü her sabahki konuşmalar, hoşbeş...

Bir de baktım ki bizim kız geçti karşıya bıdı bıdı, Hakan'ın da elini tutmuş, dönmüş bir de bana el sallıyor :))

Perşembe, Eylül 21, 2006

Komşuda...

Komşuya verdim ya geçen gün, ne yaptı nasıl durdu diye de rapor almadan duramadım. Gayet güzel durmuş, önce Hakan ile oynamışlar sonra da muz yemişler. Hakan kreşe gidince çaldım kapıyı alayım diye duruyor şimdilik kalsın dedi komşum. Çok tatlı bir hanım 1 yaşında da bir kızı var. Rahat, doğal biri, seviyorum böyle insanları...

Tamam huysuzluk yaparsa getir dedim. Bayağı bir müddet sonra kapı çaldı, bizimki kaka yapmış, kaka deyip kapıyı tıklıyormuş. Anne değiştirsin istiyor herhalde, senin bu kızın çok akıllı diye verdi komşu... Daha önce de bir çiş kaka falan demiş tuvalete götürüp klozet adaptörüne oturtmuş komşum sarıl bana demiş sarılmış ve biraz çiş yapmış. Ben yaptıramıyorum halbuki... Bana sarılıp kalkıyor, adaptöre klozet üstünde hiç oturmuyor zaten... Ayrıca komşum, kızın çok uyumlu, kreşe gayet rahat alışır dedi...

Gelince eve bir müddet kendini anlamsızca yerlere attı, ağladı. Gelmek istemiyor, eşim çocuk senden bıktı anlaşılan diyor. Sanırım bütün gün beraber evde oturmaktan bıktı, değişik insanlar, çocuklar istiyor. Dönünce evimize götürürüm onu arkadaşlara oynar çocuklarıyla, burada ancak bu kadar. Ben de yalnız kalmak ve tembellik yapmak istiyorummmm.......

Şunu anlamış bulunmaktayım, bütün huysuzluğunu nazını bana yapıyor, dışarıda masum melek :((

Fotoğraf olarak yüzüklerini koydum nasıl ama :) Çok seviyor hanımefendi. (Belma teyzesi gör bak verdiğin yüzükleri takıyoruz...) Kolyemiz boynumuzdan çıkmıyor zaten, uyuyacakken çıkarttırıyorum ;)

Salı, Eylül 19, 2006

...

Pazar akşamı eşimin memleketinden döndüğümüzden beri hastayım. Çok üşütmüşüm orada, akşamları çok soğuk oluyor.

Bir anne asla hasta olmamalı, nasıl olacaksa... Yatamıyorum ama başımı da havada tutamıyorum. İnci'ye bakacak birileri olsa da yatsam hayalleri kuruyorum. Karşı komşuya verdim ilk defa, oğlu kreşe gitmeden oynasınlar diye. 4 yaşında zıpır bir oğlu var, çok tatlı. Bazen geliyor bize, kreşe gitmeden yarım saat İnci ile oynuyor, aslında İnci'den çok onun oyuncakları ile oynamak için geliyor ;) Çocuk işte değişiklik istiyor hepsi...

Birazdan gelir bizim kız... Bağ maceralarımızı da iyileşince yazarım, çok güzeldi, meğer pezmez yapıyorlarmış bu haftasonu ilk kez ona denk geldik....

Cuma, Eylül 15, 2006

Numaracı

Bu hafta dışarıda olmadığımız tek günümüz bile yoktu. Onları sonra yazacağım, bugün de babası izinli gidiyoruz babaanne ve dedeye, haftasonu bağda neler yapacak bakalım. Koşturup durur artık...

Dün akşam çok başım ağrıyordu bıraktım onu babaya ama yine de yanıma geldi. Ben gönderdim o geldi. Annelerin hasta olmaya hakkı yok anlaşılan. Kalkmamı çok istese ve kalkmam için açım numarası (elleri karna vurma) yapsa da kalkmadım. Sonunda o da pes etti, yanıma yattı beraber uyuduk...

Azıcık uzansam kalk diye beni kaldırmak istiyor. Kalkmayıp yatmada ısrar edince de açım numarası yapıyor. Öyle yapınca hemen kalkıp ona bir şeyler hazırladığımı çözmüş, yemiyor tabiki.. Sadece numara... Çok akıllı bu çocuklar çoook, şimdiden parmağında oynatıyor, ilerde neler yaşayacağımızı Allah bilir...

Perşembe, Eylül 14, 2006

Golye

Gözünü golye golye diye açtı bizimki :) Akşam elinde kendi gibi siyah inci bir kolye ile yatmıştı, aradık bulduk bir köşeden... :) Taktı, mutlu oldu.. Bu kız hiç bana benzemeyecek çok süslü olcak anlaşılan... :)

Zaman...

Şimdi gidip yanına uzanacağım gözünü açtığında beni görünce öyle mutlu gülümsüyor ki onu kaçırmak istemiyorum...

Şiiri Evren'den aldım çok içime dokundu...

YETİŞKİN OĞLUMA

Sürekli meşguldüm o kadar sene
Seninle doyasıya oynayamadım
Sen beni çağırdın gel oyna diye
Ben bir türlü zaman ayıramadım

Giydirdim,doyurdum,seni kolladım
Sadece bunları yeterli sandım
Bana oyuncağını getirdiğinde
Ben seni çoğu kez başımdan savdım

Yatağa yatırır seni okşardım
Sen uyur uyumaz hemen çıkardım
Şimdi o günleri çok özlüyorum
Keşke bir dakika fazla kalsaydım

Hayat ne kadar da kısa, yıllar ne çabuk
Ne zaman büyüdü bu küçük çocuk
Ona dokunmak için uzandığımda
Ellerim boş kalır yüreğim buruk

Artık ne resimler, ne de oyunlar
Ne ‘’ iyi geceler’’ ne sarılmalar
Hepsi çok geride ulaşmak çok zor
Yaşanmadı sanki o güzel yıllar

Artık hiç işim yok, yapayalnızım
Günlerim çok uzun, üstelik bomboş
Keşke isteklerini bir bir yapsaydım
Küçük arzuların şimdi çok şirin çok hoş

Alice Chase

Salı, Eylül 12, 2006

Minik Yardımcı

49 dokuz santim doğan minik kuşum 1,5 senede 1,5 katından fazla uzadı, herşeyleri o kadar hızlı gelişiyor ki... Kucağımda tuttuğum o minik şimdi sığmaz, daha doğrusu kendini sığdırmaz oldu. Bazen yaptıklarıyla beni çok şaşırtıyor. Yapamayacağını düşündüğüm onu hala minicik gördüğümden herhalde. Herşeyi anlayıp yapması karşısında hem seviniyor, hem de şaşırıyorum...

Uzun zamandır bana yardımcı oluyor da, daha şimdi günlüğüne yazabiliyorum. Ben veriyorum o götürüp çamaşır makinasına kirli çamaşırları sokuyor. Sonra da alıp içine girdiği sepeti neredeyse bulup getiriyor ve yıkanmış çamaşırları çıkartıp asmaya gidiyoruz. O tek tek veriyor, asıyorum. Yalnız biraz sabırsızız, ben daha asamadan diğeri için bada bada diye bağırıyor, bu "bada" bana bak anne al şunu demek herhalde. Bazen de mandalları veriyor. Geçen karşı apartmandaki komşu hanım yardım ettiğini gördü de tadını çıkarın büyüyünce yapmıyorlar diye kızından yakındı. Doğru söylüyor kadıncağız, ben de iş olunca ödevim var diye sıvışır, anneme yardım etmezdim. Bu dönemi iyi değerlendirmek lazım. ;)

Mutfakta ise bulaşık makinasından temiz tabakları tek tek çıkartıp bana veriyor. En büyük zevklerinden bulaşık makinasını boşaltmak, onsuz asla :)) Yemek yaparken sadece seyirciyiz. Tezgahta oturuyor ve beni izliyor. Bu tezgahda oturtma işini eşimin halasından duydum torununu o şekilde oturtuyormuş. Çok işime yaradı yoksa bana yemek falan yaptırmıyordu. Şimdi ise rahatlıkla yapabiliyorum. O kadar alıştı ki mutfağa girer girmez tezgaha çıkmak istiyor. Sürekli dikkat etmek gerekiyor ama olsun. Eğilirse düşeceğini biliyor. Azıcık uca doğru gelse düşeceksin geri kay diyorum ayaklarını toplayıp geri gidiyor :))

Yerleri de beraber siliyoruz, ona temiz bir bez veriyorum o da benim yanımda yer siliyor... Gerçi daha çok suyla oynamak istese de kirli diye izin vermiyorum, bozuluyor...

Bunun haricinde de yap et götür getir dediğimiz herşeyi yapıyor. Ona sorumluluk vermemin ve bana yardımcı olmasının onu mutlu ettiğini farkındayım. Ben de mutlu oluyorum... :)

Kitap..

Eskiden bana oku oku diye getirdiği kitapları şimdi kendi alıyor oturup resimlerine bakıyor ve okuyor... :)

- agadiş, agagıdıgış, agagadagış....

Bu kadarını anlayabildim genelde bu şekilde tekrar ediyor. Bir kaç kelime daha eklerse ben de eklerim buraya...

Pazar, Eylül 10, 2006

Şarkı :))

İnci şarkı söylüyor...

- guupa guupa guupa.......

- gaaa gaaaa gaaa........

Cuma, Eylül 01, 2006

Beklenen an

Eveet kızım anne dedi... Beni dünyanın en mutlu annesi yaptı... Her ne kadar çok az söylesede bana düzgün bir şekilde anne dedi :)))

Çarşamba, Ağustos 30, 2006

Elektrik Süpürgesi ve İnci




Bugün erkenden kalktık her zamanki gibi :) Kahvaltıdan sonra kızımla ev işlerine koyulduk. Ben ortalığı toparladıktan sonra hadi kızım şimdi de evi süpürelim dedim ve derdemez İnci odasına gitti, yatağına yattı ve çok korktuğu hiç sevemediği süpürme faslının bitmesini bekledi. Başka yere takmak için elektrik süpürgesinin fişini çıkartınca geldi bitti mi diye, daha bitmedi kızım dedim, geri gitti. Bittiği zaman da süpürgeyi toplayıp yerine götürdüm, o da beni bekliyordu. Bitti kızım dedim, o da bitti diye beni tekrarlayarak rahatladı :)

Eğer süpürgeyi öğle vakti çalıştırırsam gidip yerine yatıyor ve beklerken uyuyor ama uykusu olmadığı bir zamana denk gelirse bu sabahki gibi bitene kadar yatağında yatarak beni bekliyor... Bir iki kere beni çok zorladığında uyutmak için de kullanmadım değil hani :) Biliyorum çok bencilce ama fırsatı bulmuşken değerlendirdim...

 Posted by Picasa

Yanaklar, kulaklar, gözler... :)


Cumartesi, Ağustos 26, 2006

Son moda



İnci'nin son moda oyunlarını yazacaktım, sonra moda deyince kafasındaki tokalar aklıma geldi. Bu ara tokalandık, onun karmankarışık saçlarını ancak bu şekilde biraz düzeltebiliyorum. Gerçi eskiden çocukların kafasına bu şekilde toka takanları görünce için için dalga geçerdim çok komik gelirdi. Aynısını kendim yapmak zorunda kaldım.

Gelelim oyunlara daha doğrusu oyuna. İnci'nin uzun zamandır en sevdiği suyla oynamak. Nerde su bulursa hemen bir yerlere döküyor ve onunla oynuyor. İçsin diye verdiğim suluğunu hemen oyuncak kovaların içine boşaltıyor veya yerlere serptiriyor, üzerine serptiriyor. Su bardağı verirsem içtikten sonra kalana elini daldırıp suyu bacaklarına, kollarına sürüyor. Sürünüyor sürünüyor suyu, bitince de bitti deyip heh heh heh diye benden su istiyor. Sanki içecekmiş gibi..

İnci'nin su istemesi de çok komik daha önce hiç yazmamıştım sanırım. Su için herhangi bir hece kullanmıyor ağzını açıp nefesle heh heh heh diye istiyor.

Konuşmak için hiçbir gayret sarfetmiyor.

Nereye gittik, nereye gitti gibi soruların cevabı: gaga
Bir şey istediğinde bana seslenmesi: bada veya son dönemde bazen aba..
Bu ne diye sorduğumuz yiyecekler falan: gupila
Babasının eşyaları: baba
Bezi ve ıslak mendili: çişşşş Posted by Picasa

Cumartesi, Ağustos 19, 2006

Dans...



Dans etmeyi ve müziği çok seviyor benim kızım. Bu fotoğrafda tatilde animasyonda dans eden çocukların ortasında dikiliyordu. Çocuklar onun üzerine doğru açılıp kapanıp bağırarak gelince çok korktu :) Onun haricinde nerde yabancı müzik bizimki komik şekilde yaylanıyor.

Cuma, Ağustos 18, 2006

Hammm...

İnci hakkında yazacak o kadar şey var ki onun günlüğünü ihmal ettiğim için kendime çok kızıyorum.

İyi çok şükür kazayı ucuz atlattık keyfimize bakıyoruz şimdi, yanımda mama sandalyesinde oturmuş simit yiyor bir yandan da bebeğine yediriyor hammm hammm diye... :) Ne zaman Kızılay'a gitsek ona simit alıyorum, bazen biraz kemiriyor bazen de yiyor.

Sabah da kahvaltıda kesip önüne koyduğum yumurtaları vuuu vuuu diye havada uçurup ağzına atıyordu. Babasının heveslenip bir parça yedirmesiyle olay bitti, tüm parçaları o uçurup İnci'nin ağzına vermek zorunda kaldı :))



Küçük hanım istediğini yaptırma olayını çözdü, şu anda istediğini yapmam için bana numaradan ağlamalar yapıyor. Bunu bu ara çok sık yapmaya başladı. Bundan nasıl vazgeçireceksem bir an önce öğrenmeliyim. Olayı iyice abartıp katılma durumuna getiriyor bazen... Ciddi diretiyorum istediğini yapmamak için ama o da diretiyor, sonunda dayanamıyorum...

Sandalyeden kucağıma terfi etti... Ayy ayyy diye bebeğini seviyor, bu yeni sevme modası...
Sokakta gezerken beni sevme krizi tutuyor ve ayy ayyy diye sarılıp seviyor, öpüyor. Geçen gün kadının biri ne oluyor öyle ayy ayy diye döndü baktı bizimki beni seviyor, güldü. Gerçekten de çok komik oluyor...

Kucağımdan inip oyuncaklarıyla oynamıyor eskisi gibi, eğer indirirsem gene o ağlama krizi, katıla katıla... En iyisi beraber kalkmak, bu günlük bu kadar...

Perşembe, Ağustos 17, 2006

Kaza :(

Bugün kendimi çok kötü hissediyorum, bütün gücüm çekilmiş gibi... İnci ilk büyük kazasını geçirdi... Allah daha kötüsünden korusun...

Dün akşam saat dokuz civarı hep beraber balkonda oturuyorduk, İnci'de ayakta sütünü içiyordu. Birden takıldı geriye doğru dengesini kaybetti ve sırt üstü düştü. Kafasını da balkonda yerde sivri beton köşeye çarptı. Eşim uyukladığı için düşüşünü görmedi hemen aldım içeri girdim, gel sende çok kötü vurdu dedim, o anda da ışığı açıp ensesinden akan kanları gördüm, ensesi kanıyor dememle eşim de panik oldu. Bu arada canım yavrum da korkmuş ve canı acımış şekilde ağlıyordu. Kanamayı durduralım derken, kanın enseden değil daha yukarıdan geldiğini tam kafasının arkasından geldiğini gördük... Bu arada tişortu ve atletinin arkası bayağı kanlanmıştı.

Evde olup olmadığını bile düşünemediğim için karşı komşumdan Batticon aldım. Gazlı bez de verdi ve hemen kanayan yere bastırdık. Tampon yapıp kanı durudurmaya çalıştık. Bir yandan da hazırlanıp çıktık. Onu acile götürdük. Parka gidiyoruz diye sessiz sakin geldi...

Doktor baktı dikişlik değil, iki delik şeklinde yara var dedi. Bizimki bu arada yaygara koparıyordu... Ama ne şiddette vurduğunu bilemeyiz, 24 saat gözlem altında tutun dedi. Aşırı uyku durumu ve bulantı kusma durumunda getirin dedi. Gece 2 saatte bir kontrol edin dedi...

10 gibi derin bir uykuya daldı canım yavrum. Sık sık kontrol ettim,dürtükledim ve bu geceki uykusu derin olunca da iyice panikledim. Aslında tepki veriyordu ama çoğu gece vızıldayıp burnumdan getiren İnci bu gece inadına çok sakin uyudu. sabah 6 dan sonra yatamadım artık, geldim İnternet başına beyin travması belirtileri araştırırken 7 de kendiliğinden her zamanki gibi uyandı da içim biraz olsun rahat etti...

Tekrar doktora götürmeyi düşünürken cerrah olan eşimin kuzenini aramak aklıma geldi. Aradım sordum eğer uyku hali yoksa, neşesi yerindeyse, kusma da yoksa götürmene gerek yok dedi. Çok şükür hiçbiri yok. Sabahtan öğlen saat 1,5 a kadar uyumadı sonra sızdı. Az önce babasının telefon sesine kalkıp geldi, geri götürdüm tekrar uyudu. Normal uykusu bu zaten.

Ama ne kadar kötü hissettiğimi cümlelerle anlatamam, anne olanlar anlıyordur, bugün böyle kolum kanadım kırık...

Allah evlatlarımızı kazalardan belalardan korusun...

Perşembe, Ağustos 10, 2006

18 ay

Eveet İnci bugün tam 18 aylık oldu. rutin kontrollerimiz için doktorumuza gittik, muayenesini ve aşısını ciyaklamalar eşliğinde oldu. Bacağını gösterip acıdı acıdı diyerek geziyor... :)

Bugün itibariyle boyu 83 cm, kilosu 10,5 kg geliyor. Kilosu biraz düşük olsa da boyu ortalamanın üzerindeymiş, bari boyu bana benzese :)

18 tane dişi var, kaldı 2 tane üstteki azılar, doktor dişlerini beğendi, gayet sağlıklı buldu. Eee biz artık diş fırçalamaya başladık :)

Cumartesi, Ağustos 05, 2006

Pandomim


İnci hanımla hayatımız pandomim...
Halen konuşmuyor ve herseyi haraketler ile anlatıyor... 5 gün sonra 18 aylık olacak ama kızım hala anne demiyor ;(
Bir şeyleri haraketlerle anlatırken de kendince sesler çıkarıyor ve çok komik hareketler yapıp bizi güldürüyor hayatımızın eğlencesi...

- İnci acıktın mı?
Eller karna pıt pıt vurulur... Bu göbüş acıktı demek...

Uykusu mu geldi...
Beni tutup çekeler ve yatağına götürür...

- Ka... ka...
kalk demek beni kaldırmak için çekeliyor...

- golye
Daha şimdiden kolye merakı geldi küçük hanıma bütün gün golye golye elinde boncuklardan bileklik geziyor.

- gova
uzun zamandır kova diyor içi su dolu kovayla oynamak en büyük zevki...

- dede
nihayet dede demeyi öğrendi...

- hoppa, hoppidi
:)

Pazartesi, Haziran 19, 2006

Gezdik gezdik...


Geçen hafta kızımla bol bol gezdik. Perşembe günü onu Dikmen Vadisine götürdüm. Yürüyerek gidebiliyorum. Çok güzel bir yer fotoğraflarını ekleyeceğim. Önce çocuk parkında biraz sallandık sonra havuz kenarında mis kokulu hanımellerinin arasında oturduk. Dönüşte arabasında uyudu küçük hanım.



Cumartesi günü de babası benim ısrarlarımla bizi pazara götürdü. Ankara'ya geldiğimizden beri ilk kez pazardan pazarlığımızı yaptık. Yakında pazar olmadığı için (varsa da ben bilmiyorum)marketin kısıtlı sebze reyonundan idare ediyordum. Ben çeşit çeşit sebze meyve görebilmenin mutluluğunu yaşarken, İnci sakin sakin babasının kucağında gezdi. Sonra eve dönmeden önce yine Dikmen Vadisine gittik. Gezdik, oturduk hava aldık döndük.

Pazar günü, babalar günü şerefine kızım sabahın köründe ağlayarak kalktı ve öğlene kadar ağladı, mızmızlandı. Babasını uyutmadı. Ben zaten yedigün yirmidört saat nöbetteyim, farketmiyor da, babasına güzel bir babalar günü hediyesi oldu :)))

Pazar günü pikniğe gitmeye niyetlenmiştik. Ben piknik için biber dolması, ekmekçikler ve kahvaltılık hazırladım ve ancak akşama doğru gidebildik. Etsiz, mangalsız bir piknikti bu benim sevdiğim türden. :)

Yine Gölbaşı'na belediyenin Mogan tesislerine gittik. Çay bahçelerinin olduğu tarafda çimlerin üzerine örtümüzü serdik, göle karşı oturduk. Piknikciğimizi yaptık. İnci çok eğlendi, en çok da kaydıraktan kaymak onu mutlu etti. Babası mangalsız bir piknikten tatmin olmayıp başka bir akşam hafta içi mesela (haftasonu çok kalabalık) mangallı bir piknik planları yaparak eve döndü :))

Pazar, Haziran 18, 2006

Babacığım



Seni Çok Seviyorum


İnci

Cuma, Haziran 09, 2006

İnci'nin ateşi var...

Şimdi doktordan geldik, İnci uyudu. Ben de bilgisayar başına... Unutmadan yazayım diye...

Birkaç gündür yavrumun ateşi var. Ateşini de ölçtürmüyor, çok ağlıyor da, ölçebildiğim kadarıyla 38'e çıktı. Daha fazla çıkmasına fırsat vermeden de ateş düşürücü kullandım. Gece fitil, gündüz ise şurup verdim. Baktım ki ateş düşüyor ama tekrar çıkıyor, bugünde doktora götürdüm. Bize en yakın burada özel bir üniversite hastanesi var, oraya götürdüm. Yaşasın bu sefer başka doktor baktı ;) Doktor amcayı sevdim, güzel ilgilendi. Sorduğum herşeye detaylı yanıtlar verdi.
Viral enfeksiyonmuş şimdilik sadece ateş düşürücü verdi. Eğer ilaç ateşi düşürmezse ve iki gün daha ateş devam ederse pazartesi tekrar gideceğiz. Boğazı kızarık, burnu hafif sümüklü ve gözlerinde kızarıklık varmış vs.. viral enfeksiyon bakteryel enfeksiyona dönüşürse antibiyotik kullanmak gerekirmiş... Öyle hemen antibiyotiği dayamadı yani çocuğa...

Fırsattan istifade beslenmesini de sordum. Geçen ay anne sütünden kestiğimden beri süt içiremiyorum. İstanbul'daki kendi doktora illa içmeli demişti, günde yarım litre... Bu doktor içimi rahatlattı, içse faydalı ama içmiyorsa fakat yumurta, peynir, ayran, yoğurt yiyiyorsa endişelenmemi söyledi... Bir şekilde telafi etmek gerekiyor yani..

İnşaallah ateşi geçer iyileşir de daha fazla ilaç kullanmadan atlarız bunu...

Pazar, Haziran 04, 2006

Gölbaşı Gezintisi

Cumartesi günü Seher halaya davetliydik, öğleden sonra İnci uyanıp yemeğini yedikten sonra gittik, çok sıcak bir gündü, klima bile arabayı soğutmaya yetmiyordu, zaten İnci hasta olmasın diye fazla da açmıyoruz.

Halada oturduk, yedik içtik akşam serinliğinde hep beraber bir yerlere gitmeyi teklif etmiştim kabul edildi ve Mogan Gölü'nün kenarına yani Gölbaşına gitmeye karar verildi. Biz 4 yıl önce ilk kez Ankara'da yaşarken gitmiştik ama hiç bir şey yoktu bir iki lokantadan başka, göl de donmuştu ben hiç beğenmemiştim. Bu sefer değişti dediler, gerçekten de değişmiş çok güzel olmuş. Çay bahçeleri, oyun alanları, piknik alanları gayet güzel yapılmıştı.

Özellikle çocuklar için yapılan oyun parklarına bayıldım, çimin üzerinde kaydıraklar salıncaklar, hepsi de güzel şekilli çeşitli hayvanlardan oluşuyordu. Ayrıca oyun alanı bir köşeye sıkışmış değil her tarafta vardı. Oturduğunuz bankın hemen yanında bir kaydırak, bir salıncak, hemen yanınızda oynayabiliyorlar, çocuğu al oyun alanına götür başında bekle tarzında değildi yani. Her tarafın çim olması düşseler bile çime düşecek olmaları da çok iyiydi. Genelde çocuk parklarında oyun alanlarını kum yapıyorlar, ben de onu sevmiyorum. Çocuklar kumla da oynuyorlar ama her tarafın da kum olması güzel olmuyor.

Oradan bir kaç kare fotoğraf...





Cuma, Haziran 02, 2006

Konuşma

İnci ile diyaloglarımızdan:

- Kızım ben kimim?
- ba ba
- ben anneyim anne
- ba ba
- senin adın ne?
- baba
- bebeğinin adı ne?
- baba
- baba nerde?
- gitti gok
- dede nerde
- gok

Perşembe, Haziran 01, 2006

Acıdı mı kızım?

- Acıdı mı kızım?
Elini veya kafasını vurmuştur eliyle tutuyordur veya ağlıyordur.
- Gel öpeyim geçsin...
Gelir, vurduğu yeri uzatır, öpülür ve ağlama kesilir...

Sonra kafa bu sefer numaradan gider vurulur, şöyle bir bakılır...

- Gel bakalım öpeyim...
Tekrar öptürülür... :)))

Salı, Mayıs 30, 2006

Gezmeye Gittik...

Pazar günü Dikmen Vadisine gitmiştik ama ben fotoğraf makinasını yanıma almayı unutmuşum. Çok güzel bir yerdi, evimize çok yakın böyle bir yer olduğunu bilmiyorduk. Yürüyerek de gidebiliriz kızımla, ama havalar o kadar sıcak ki pek fırsat bulamıyoruz. Sıcaklar daha sabahtan bastırıyor...

Bugünse büyük halalardan birine oturmaya gittik. Ankara'da babasının tam 3 tane halası oturuyor. Nigar hala oldukça uzakta oturuyor, iki vesait değiştirerek sonuçta halaya ulaştık. İnci bütün yol boyunca bebeğine sarılıp kucağımda uslu uslu oturdu. Otobüsteki insanları seyretti, kendisine gülümseyenlere gülümsedi, el salladı.

Gidince her zamanki gibi önce yabancıladı, uzun müddet ayağımın dibinden ayrılmadı sonra alıştı. Halanın muhabbet kuşu var, bizimki kuşu çok sevdi ama kafesinde, kuşu salıp da uçunca korktu. Aslında dışarıdaki kuşlardan korkmuyor ama bu evin içinde olunca herhalde korktu, biz de yakalayıp tekrar yerine sokmak zorunda kaldık...



Halasının balkonunda oturduk, hala ona çingene salıncağı yaptı. İnci hanım da ilk kez çingene salıncağında sallanmış oldu, çok hoşuna gitti ama bir müddet sonra kalkacağım diye tutturdu, hevesimiz bu kadarmış, hiçbir şey uzun sürmüyor...

Pazar, Mayıs 28, 2006

Uykuya dair...

Beni pazar sabahı saat 6 da ayağa diktikten sonra küçük hanım şimdi uyudu. Bütün bebeklerini kucaklayıp yanıma geldi hadi onları da beni de uyut diye çekeledi beni odasına götürdü. 4 tane bebeğe birden sarılıp ayağımda sallanarak ninni eşliğinde uyudu, canım ya o kadar tatlı ki.

Herkesin çocuğu kendine güzel görünürmüş benimki de bana öyle güzel görünüyor ki. Evlenmeden ve çocuğum olmadan önce ben çocukları sevmem, çocuk istemiyorum, en fazla bir tane diye atar tutardım. Şimdi çok gülüyorum o halime... :)) Canımdan bir can o benim, hatta daha da öte... Evde bıdı bıdı gezen kara kafa diyorum, saçları da dalgalandı şekle şemale girmiyor komik komik dolanıyor ortalıkta. Artık herşeyi anlıyor, yap dediğimi de yapma dediğimi de yapıyor :)) Bu kadar tatlı olacağını hiç tahmin etmiyordum.

Tüm tatlılıklarının yanında zorlukları da çok çocuk büyütmenin. Blog komşum sevgili Pino bir yazı yazmış uyku ile alakalı ben de yorum yazdım ona, şimdi de burada yazıyorum. Bizim günlüğü okuyup yorum bırakan pek yok ama belki şans eseri birileri okuyup da faydalı bilgiler verirse diye...

İnci şimdi 15 buçuk aylık, sadece 3 ay odamda sepette yattı, sonra onu odasında yatağına yatırdım. İki dakikada bir uyanıp da ağladığı günler oldu ama ne kadar sık kalkarsa kalksın aldım emzirdim geri yatırdım. Çok zor oluyor, sersem gibi oluyorsun ama dayandım.

Babasının askerliğinden dolayı Ankara'ya gelince ona mecburen yer yatağı yaptık ayrı bir odada. Tek kişilik yatağı yere koyduk kenarlarına yastıklar döşedik, döne döne uyuyor. Önceden emerek uyuyordu, emzirmeyi bıraktığım için artık başka türlü uyutmaya çalışıyorum. Doğru mu yapıyorum bilmiyorum ama akşamları uykusu gelince hadi gel uyuyalım annecim diyorum, gidiyoruz odasına, koy başını hadi kapa gözünü bakayım diyorum, ben de yanına başımı koyup yatıyorum. Bazen ninni söylüyorum, dönüyor dolanıyor sonra uykuya dalıyor, bazen çabucak bazen de uzun zaman sonra. Onu uyutacağım derken ben uyukluyorum. Sonra kalkıyorum.

Hiç bizim yatağa almadım. Daha büyüyünce ne ile karşılaşacağımızı bilemiyorum. Aralıkta babasının askerliği bitip İstanbul'a dönünce kendi karyolasında yatacak, ben yanına uzanamam, o zaman ne olacak onu da bilemiyorum. İki yaşına yaklaşmış olacağı için belki başını koyup uyumaya alışır o zamana kadar diye düşünüyorum.

Gündüz uykusu ise daha bir problem, bu formül işe yaramıyor, emmediği için ya bebeğine sarılıp ayakta sallanarak daha çok da bana sarılıp kolumda pışpışlanarak uyuyor.

Kitaplarda yazılanlar her çocuk için işe yaramıyor malesef. Çünkü hepsi birbirinden o kadar farklı ki. Yine de tecrübeli annelerin bilgilerinden faydalanmak gerek. Benim ilk çocuğum olduğu için bazen ne yapacağımı hiç bilemiyorum.

Bu arada babası sabah 6 da kızına bir öpücük kondurup uyumaya devam etti. Şu baba kız aşkı çoktan başladı bizde. Çok kıskanıyorum valla...

Anne sütünü bıraktırma macerası...

Kendi mutfak günlüğüm ile uğraşırken kızımın günlüğünü çok ihmal ettim. Pazar sabahı beni erkenden uyandırmışken biraz da onunla ilgili yazayım dedim. Bu arada o da yanımda mama sandalyesinde önüne koyduklarımı yemekle meşgul :)

Başlıkta belirttiğim gibi anne sütüyle ilgili yazmayı planladım çünkü bu günlerdeki en büyük konumuz bu. Pofesör Dr. Hilal Mocan'ın bir röportajında dediği gibi bir yaşından sonra anne sütü organ hayatiyetini sağladığı ve bağışıklık sistemine katkısı nedeniyle veriliyor, bebeğin vücut organlarıın ömrünü uzatıyor, onları daha sağlam kılıyor.

Tüm bunları biliyor olmama rağmen iki hafta önce 15 aylık olduğunda kara böceğimi emzirmeyi bıraktım. Bu benim için zor bir karar oldu, ona da kıyamıyorum ama İnci hiçbir şey yemiyordu. Alması gereken ek besinleri şiddetle reddediyor ve sürekli bana yapışıyordu. Bu benim için tahammül edilmesi çok zor bir hale geldi, kendisi de çok zayıf kaldı. 15 aylık olmasına rağmen 9 kilo 850 gram geldi, doktor kontrolünde. Aslında zayıf olsa da çok şükür sağlıklı bir bebek, çok fazla hasta olmadı, boyu da güzel uzadı. Bundan sonra esas hastalıklarla tanışacağız eminim, tanıştık bile de denebilir çünkü birkaç gündür ishal, İstanbul'daki doktoru ile konuştum hafta başı da burada bir doktora götüreceğim.

Anne sütünü bırakma konusunda doktorumuz siz bilirsiniz ama anne sütü varken başka süt vermeyi ben tercih etmem dedi. Günde yarım litre, en az 400 ml süt içmesi gerekiyor dedi. İnek sütünü de tavsiye etmiyor, devam sütünü öneriyor. Diğer ek besinleri yemesi gerektiğini de söylüyor bunun yanında tabiki... Yemiyor ki, zorla nasıl yedireceksiniz.

Doktorumuz bıraktırmama yönünde konuşunca içim burkuldu tabiki. Doktorumuzu seviyorum ve sayıyorum oldukça tecrübeli bir hanım fakat doktorların yaklaşımı farklı olabiliyor. Ankara'da götürdüğüm doktor ben hiç emmemişim ama bak geliştim, zekam da gelişti doktor oldum tarzında konuşan genç bir bayandı, o da fazla rahattı bence ya neyse. Televizyonda bebeğim programında Emine Ün ile röportaj yapılmıştı onun birazını seyretmiştim, kızı Duru'nun da emmeye çok meraklı olduğunu yemek yemediğini ve doktorunun da tavsiyesiyle bıraktırdığını söyledi. Kızı ne kadarlıkken bıraktırmış orasını duyamadım, demek ki bazı doktorlar bu durumda bıraktırmayı uygun buluyor diye düşündüm.

Tüm bunların sonucunda bebişim artık emmiyor, iştahı açıldı denebilir. Problemler bitti sanmayın şimdi de süt içmiyor, nasıl alıştıracağım bilemiyorum. Sütlü olan diğer gıdaları vermeye çalışıyorum, peynir, yoğurt, ayran, sütlaç gibi...

Canım anneciğim de bana kitap almış Sahrap Soysal'ın Anne Ben Acıktım kitabını, 0-6 yaş çocuklar için yemek tarifleri var. Torununu iyi besleyeyim diye tabiki beni düşündüğünden değil :)))

Şu anda da diğer elimle hanımefendiye resimler çiziyorum, bıkmak bilmiyor hiç :) Bu yazı burda biter, sevgiler...

Pazar, Mayıs 14, 2006

Cuma, Nisan 28, 2006

Prensesim


Uzun zamandır İnci hakkında yazamıyordum. Şimdi kısa bir fırsatım var değerlendireyim dedim. Dün misafirliğe gittik fotograftan da belli olacağı gibi güzel elbiselerimizden giydik ve prensesler gibi olduk, dönüşte evde çektim gerçi bu fotoyu...

Alttaki fotograf da geçen hafta apartmanın bahçesinde gezerken, otopark aslında da ben bahçe demeyi tercih ederim...

Pazartesi, Nisan 17, 2006

Oooh iyi geldi...




İnci bu haftasonu çok mutluydu. Dedesinin bağında koşup oynadı. Kaan abisi (kuzeni) ile çok güzel oynadılar. Abisinin peşinden hiç ayrılmadı.

Pazartesi, Nisan 10, 2006

Misafirlik :(




Uzun zamandır ilk kez dün akşam eşimin bir akrabasına çaya gittik. Giderken de çok sevindik çünkü orada 3 yaşında bir abla vardı. Yolda İnci'ye ablaya gidiyoruz sen onu seveceksin öpeceksin diye anlattım ve çok mutlu oldu.

Giderken uyudu ama varınca uyandı ve ablayı da görünce sevindi. İlk zamanlar peşinde gezdi çünkü Ümran ablası koşturup duruyordu. Bizimki de onun oyun yaptığını sanıyor ve gülüyordu. Halbuki ablasının İnci ile oynamak gibi bir düşüncesi yoktu. Hiçbir oyuncağına dokundurtmadı. Ayrıca iki kere de kızıma tekme atıp düşürdü. :(

Ve en sona sakladığım korkunç kısım, çığlık atmaya başladı. İnci ilk çığlıkta korkup bana sımsıkı sarılarak kafasını hiç kaldırmadan ağlayınca, ve "İnci çok korkuyor ne olur yapma ablası" deme gafletinde bulunulunca çığlıkların ardı arkası kesilmedi. Benim kuzucuğumda kucağımda içini çeke çeke ağladı durdu. En sonunda Ümran ablası muradına erdi biz kalktık evimize döndük.

Ben bu duruma çok bozulduğumu itiraf etmeliyim. Zaten insanlara karşı çekingen kızım bundan sonra çocuklardan da korkacak diye bayağı endişelendim... O yaşlarda çocuklar böyle oluyorsa yandık!

Bugün onunla Cebeci'ye gideceğiz... İşlerim var, sonra da eşimin halasına uğrayacağız. Bakalım Ankaray'a binince ne yapacak? Ya da toplu taşıma araçlarına ilk kez binebilecek miyiz?