Perşembe, Eylül 20, 2007

Son durumlar...

Okulla ilgili bir sorunumuz kalmadı. Gayet memnun gidip geliyor. Hiç gitmeyeyim falan demiyor. Sadece geçen gün doktor muayenesi varmış, doktor geldi, ben hasta değilim deyip durdu. Muayene olmamış. Okulda yaptıklarını anlatıp durur diye düşünüyordum ama herşeyi anlatan İnci hiçbir şey anlatmıyor. Ağzından kerpetenle laf alıyoruz okul konusunda... Laf arasında bir kaç parça şey söylerse söylüyor... Orada çok uyumluymuş, hiçbir şeye itiraz etmiyor, tüm etkinliklere katılıyormuş. Yemeklerinin de hepsini yiyormuş.

Eve gelince İnci ikinci kişiliğini sergiliyor bize. Yemiycem, giymiycem, mem de mem... Zorlamıyorum hiçbir şeye ama kök söktürüyor yani...

Bağırıp çağırmadan çocuk terbiyesi kitabını çok beğendim ondaki yöntemleri uygulamaya çalışıyorum, çok işe yarıyor. Birebir aynısı olmasa da taktik alıyorum.

İnci yatağından inemiyordu, çünkü bariyeri tam inmiyor, yarım duruyor. Çıkabiliyordu ama inmeyi göstermeme rağmen yapamıyordu. Son iki haftadır inebiliyor. Haftasonu sabah uyanınca inmiş yanıma geldi. Aramıza girdi kedicik, babası uyuyordu farkında değil ama ben önce biraz uyuyor numarası yaptım, baktım sessiz duruyor, sonra uyanıyormuş gibi yaptım. Sarıldık beraber, bir müddet yattık. Sonra o benim iyice uyandığımı anlayıp çenesini açınca hadi kalkalım dedik kalktık. Babamızı uyandırmayalım. Ona sarılıp yatmak çok güzel :) Geceleri de sarılıp yatıyoruz bir müddet sonra ya o hemen uyuyor yatağına koyuyoruz ya da uyuyamıyor yatağına geçiyor. Bayan inadın en masum ve sakin olduğu zamanlar uyuduğu zamanlar :) diyecektim ama geçen gece uykusunda uyumuycam diye söyleniyordu, ve daha başka şeylere... :))

Salı, Eylül 11, 2007

:)

Teyzesi: Arabanı annene gösterelim, bakalım beğenecek mi?
İnci: Şimdilik idale (idare) etsin. Daha sonra büyüğünü yapalım ben. (yaparım)

Not: Eve gelince ben fotoğrafını çekemeden arabanın tekerleklerini parçaladı. Bu arabanın son hali.. :)

Dün sabah ben götürdüm, önce beni öptü, sonra güzelce öğretmeniyle çıktı. Öğlen almaya teyzesi gitti. Bu sabah da teyzesi bıraktı. Şimdilik bir problem yaşamadık maşallah.

Bu fotoğrafı da bu sabah teyzesiyle giderlerken arkalarından çektim... :)

Cumartesi, Eylül 08, 2007

2,5 yaş kontrolü ve aşısı

Dün yuvadan aldıktan sonra bir de doktora götürdüm. 2,5 yaşında olması gereken Hepatit A aşısı vardı, bir de normal muayene oldu. Herşey normal, hatta bu sefer memişleri de doktorun dikkatini çekmedi, kayboluyor sanırım.

Boy: 93,5 cm
Kilo: 12,5 kg

Doktor bir şikayetiniz var mı diye sordu. Sadece çok zor büyük tuvaletini yapıyor, ağlıyor dedim. Bir de popom kaşınıyor deyip duruyor ne zamandır, parazit mi var acaba diye tahlil yaptırdım yazın, hiçbir şey çıkmadı dedim. Tahlil sonuçlarını da gösterdim. Doktor bebekliğinden beri böyle problem var mıydı bunun için tedavi uyguluyormuyduk dedi, yoktu dedim, yeni oldu. Kontrolünü yaparken makatına da baktı ve çatlak var dedi. Yiyeceklerle kabızlığını çözemedim dedim, ilaç verdi. Duphalac şurup, anestol merhem ve suya katıp içinde biraz oturtmak için bir solüsyon . Eğer herşeye rağmen geçmezse cerrahın görmesi gerek dedi.

Ben hem bağırsakları yumuşatıcı gıdalara devam edeceğim hem de ilaçlarını vereceğim, inşallah kabızlığı geçer. Yavrumun o kadar canı yanıyor ki anlatamam. Son ana kadar tuvalete gitmek istemiyor. Çok zor ikna oluyor. :(

Aşı olurken ağlaması kaçınılmazdı zaten, sonra da babasını aradık. Ona telefonda "biz doktola gittik, ben aşı oldum" diye anlattı, "acıdı" dedi. Bu şimdilik son aşısıydı, artık uzun müddet aşısı yok. 4-6 yaş arası var. Bir ara da PPD testi yaptırmamız gerekiyor, verem aşısının tutup tutmadığını test için yapılıyormuş. Çok acil değil, bir kaç ay içinde yaptırabilirsiniz dedi doktor.

Bugün uzun zamandır yapmam gereken bir şeyi yaptım. İçi föylü bir klasör aldırdım ve içine İnci'nin bu zamana kadar olan tahlillerini yerleştirdim. Hepsini bir torbada toplamıştım, içinden çıkarıp bakmak zor oluyordu. Böyle iyi oldu çünkü bazen doktor eski tahlil sonuçlarına da bakmak isteyebiliyor. Sağlık cüzdanında zaten hastalandığında kullandığı ilaçları ve gelişimi var. Reçeteleri de saklıyorum ama onlara gerek yok sanırım.

Cuma, Eylül 07, 2007

Yuvada 5. gün


Dün beni hiç aramamış, öğlen almaya gittiğimde gayet iyi bir şekilde geldi. Boyalarla el baskısı yapmışlar sonra o kağıtları panoya asmışlar. Onlara baktık. Neler yaptığını öğretmenine sordum, toplu oyunlara etkinliklere katılıyor ama diğer zamanlar eline bir iki oyuncak alıp bir kenara çekiliyor dedi. Diğer çocuklara katılması için davet etmek, teşvik etmek gerekiyor dedim, öğretmeni de evet öyle dedi. Yemeğini çok yavaş yiyor, en son yiyor dedi. İki kaşık ben yediriyorum 3 kaşık o yiyor dedi. Genelde sen yedir diye öğretmenine bırakıyormuş kaşığı. Zamanla kendi yemeyi de öğrenecek. Öğretmeni yemekten sonra tuvalete de götürmüş. Ona sorunca hep yok diyor dedi, evde de öyle dedim. Çok sıkışmadıkça tuvaletim geldi demiyor.

Sonra eve geldik, bütün gün de evde oynadı. Öğle uykusu uyumuyor. Gel biraz dinlenelim diye saat 3 gibi yatağa gidip uzanıyorum ama o benim yanımda oyun oynuyor, uyumuyor. Akşam da teyzesi parka götürdü. Parkta kendinden 1 yaş büyük bir çocuk varmış. Onu tanıyor, arkadaş olmuşlar. İnci'nin abla abi dışında tek arkadaşı denebilir. İkiz kızlar varmış, hep beraber çok güzel oynamışlar. Kaydıraktan kaymışlar. Teyzesi ne kadar eğlendiğini, güzel oynadığını anlata anlata bitiremiyor. Bu akşam da parka gideceklermiş. Park denince hemen Fuukan (Furkan) diyor zaten.

Akşam parkta yaptıklarıyla ilgili konuşurken kızları anneleri çağırdı, onlar alışverişe gideceklermiş dedi. Teyzesi ben duymadım deyince de "sen duyamazsın ki zaten, onlar kendi aralarında konuşuyorlardı" dedi. :)

Dün gece yatarken bana yastığımı battaniyemi götürelim ben hep okulda kalayım diyordu. Ama sabah kalkıp hazırlanırken okula gitmeyeliiiim, okula gitmeyeliiim diye diye hazırlandı. Evden çıktık, yolda hala okula gitmeyeliiim diyordu. Ben de bütün çocukların okula gittiğinden, komşu abi ablalarından bahsettim. Okula girdik, ağlamadı ama öğretmeni inene kadar paçamdaydı. Öğretmeni gelince bana el salladı çıktı. Merdivenlerdeyken de "sen 5 dakka dur, sonra git" dedi. :) Ağlamadan çıktı, öğretmenine alışıyor ama okulda bizi karşılayan müdür yardımcısı ve psikoloğa yanaşmıyor.

Ben gidip aldığım ve öğretmeniyle birebir konuştuğum için yazılı günlük rapor vermiyorlar. Yoksa yazılı günlük rapor veriyorlarmış. Ayda iki kere de psikolog rapor verecek.
Posted by Picasa

Perşembe, Eylül 06, 2007

Yuvada 4. gün


Fotoğrafından anlaşılacağı gibi yine çıkmak istemedi, anneyle kalmak istedi. Hayır kızım kabul etmiyorum, biz seninle ne konuştuk dedim ve ağlaya ağlaya öğretmenine teslim ettim. Anneciim diye ağlayarak merdivenleri çıkarken hadi bana el salla diye bir de fotoğrafını çektim. Çıktıktan sonra ağlamadı sustu, bir yarım saat oturdum kameradan izledim ingilizce öğretmenleriyle güzel güzel ders yapıyorlardı. Sonra öğretmenini arayıp sorduk annesi gitsin mi diye, tamam dedi. Zaten yarım gün ve aynı sitedeyiz, aradıklarında onlar telefonu kapatana kadar orada olurum :)

Önümüzdeki günler neler olacak göreceğiz. Yuvanın ücretini de ödedim bugün, bir ay dolmadan bırakmasa bari :)))

Çarşamba, Eylül 05, 2007

Yuvada 3.gün

Bu sabah gittik, öğretmeni aşağıya inene kadar ayakkabılarını değiştirdim. Bekledik, öğretmeni gelince konuşup yukarı çıkmaya ikna olur sanmıştım ama ağlamaya başladı. Bu sefer konuşma fayda etmedi. Ben de ağlamasına prim vermedim ve öğretmenine izin verdim, alın götürün diye. Ağlayarak çıkmasına dayanamıyorum ama Allah'tan ben de ağlamıyorum. Zaten herşey yukarı çıkana kadar, çıktıktan sonra ağlamadı. Güzelce kahvaltısını etmiş. Yalnız sırt çantasını içinde bebeğim var diye çıkartmamış, çok komik görünüyor dedi psikolog, sırtında çantayla oturup kahvaltı etmeye çalışıyor dedi. Eda bebeği vardı çantanın içinde, Çorum'da unutmuştuk, dün akşam getirdi kuzeni Özlem Abla'sı.

Sınıfa geçtikleri zaman izledim, çantayı çıkartmış ama elinden bebeğini düşürmüyordu. Keyfi yerinde görünüyordu, öğretmenlerinin onlara yaptıkları her oyuna katıldı. Çocuklar toplanıp oturup öğretmenle bir şeyler yaptıkları zaman katılıyor ama serbest kaldıklarında genelde bireysel takılıyor. Oyuncaklarla da fazla oynadığını göremedim. Bir ara tuvaleti geldi, ben ekrandan gördüm anladım ama öğretmenine söyleyip söylemediğini bilemediğim için hemen müdür yardımcısına söyledim. O da telefonla öğretmenine söyledi. Çıkarken öğrendim ki o da söylemiş, zaten o sırada tuvalete giden çocuklar varmış. İnci söylüyor dedi öğretmeni.

Bale dersi vardı bugün. Bu en küçüklerin bazılarını en son indirdiler, orada da gösterilen herşeyi yapmaya çalıştığını gördüm. O dersi içerden izleyen müdür hanım, çok güzel bale yapıyor, öğretmeni çok beğendi dedi. :) Siz bale dediğime bakmayın onlar için en hafifinden hareketler işte :P

Sonra yemeğe çıktılar, ve yemek sonrası da geldik. Dişlerini fırçalatmamış, inerken ben de dinlencem dedi, ama kızım senin çarşafını getirmedik dedim, bir kaç kere tekrarlasa da sonra hadi gel senle bankaya gidelim dedim ikna oldu. Sonra yine gelicez bul(r)aya dedi, ayrıldık.
Önce arabayla bankaya gittik sonra yolumuzun üzerinde olan oyuncakçıya girdik. Onu bugün ödüllendirdim ama yarın sabah da ağlamayacağı için söz aldım. Sözlerinde durmuyor ama ;)

Doktor seti aldım. Bu ara çok doktorculuk oynuyor, bebekleri hep hasta oluyor, ben doktor olup numaradan muayene ediyorum da bu bebekler nedense hiç iyileşemiyorlar. :) Kendi doktor olsun muayene etsin bebeklerini diye beraber beğendik aldık. Bir de sürekli kaybolan tokalarımızın yerine yenilerini aldım.

Eve geldiğimizden beri oyun oynuyordu ama şimdi uyuyor. Öğle uykusu uyumuyor malesef, neyseki şimdi uyudu. Yoksa bir müddet sonra uykusuzluktan huysuzlanıp, bu sefer yemeğini de doğru düzgün yemiyor.

Yuvada her sabah, bu sabah ki gibi ağlayarak mı sınıfına çıkacak diye canım sıkıldı biraz. İnşallah öyle olmaz. Çıktıktan sonra beni hiç aramıyor maşallah ama öğretmen engelleyemeden biri zarar verirse, canı yanarsa anneeee diye ağlayabilir.

Not: Yine fotoğraf çekmeyi unuttum. Zaten 9'da kalkıp giyinip çıkması 9 buçuğa yaklaşıyor, ben de aceleci panik, unutuyorum.

Not2: Unutuyordum yazmayı, yemeğini öğretmen yardımıyla yemiş, kaşık tutmayı beceremediği için hemen bırakıp öğretmene sen yedir diyormuş.

Salı, Eylül 04, 2007

Yuvada ilk iki gün

İnci için yuva bir kaç yuva gezdim ama evime en yakınını gezmemiştim. Geçen cuma günü, eski bir anaokulu öğretmeni olan komşumla onu gezdim. Bu sene için bize uygun olduğuna karar verdik ve İnci bugün itibariyle yuvaya başladı. Haftanın 5 günü yarım gün olarak anlaştık. İlk 3 gün ücretsiz deneme günü, sonrasında eğer devam etmek istiyorsanız ücretini yatırıyorsunuz.

Sabah 9 ile 10 arası kahvaltı saati, 10 da gün gün branş dersleri seramik, müzik, yaratıcı drama ve modern dans oluyor, sonrasında da sınıflarında oyun oynayıp ders yapıyorlar. 12 de yemek yiyorlar ve yarımda çıkıyoruz. Çünkü diğer çocuklar uykuya gidiyorlar.

Pazar akşamından çantamızı, oraya vereceğimiz yedek giysilerimizi, diş fırçamız diş macunumuzu güzelce İnci ile birlikte keyifle hazırladık. Sabah da kalktık, orada kahvaltı edecek diye neşeyle gittik. Gittik gitmesine ama hiç sandığım gibi olmadı. İnci bana yapıştı, yukarıya çıkmayı reddetti. Annelerin yukarıya çıkması yasak kızım, bak herkesin annesi müdür odasında oturuyor ben seni burada bekleyeceğim falan filan işe yaramadı. Bir müddet daha bana yapıştı bir şekilde ikna olup yukarı çıktı sonra anneme gidiceeem diye ağlayarak aşağıya indi. Yine bana sarıldı, ben buradayım seni bekleyeceğim demem fayda etmedi, kaç gün önce konuştuklarımız zaten hiç konuşulmamış gibi. Sonra müdür odasındaki iki televizyondan sınıflar izleniyor. Oyun alanını gösterip tekrar ikna ettik gitti, bu sefer ağlamadı. Seramik dersi için alt kata indiler, sessizce gitti, orada bir şeyler yaptı. Dersleri bitip tekrar yukarı çıkacakken hoop bizimki benim yanıma geldi ve yine ben annemin yanında kalıcaaam yaptı, sarıldı bana. Sonra öğretmeni ellerini yıkayıp annenin yanına öyle gelelim dedi, razı oldu tekrar çıktı bir daha inmedi. Yemeğe kalmayacağını sanıyorduk ama psikolog(müdür) İnci yemeğe kalmış dedi. Yemeğini öğretmeninin de yardımıyla yemiş ve aşağıya indi. Bana ellerine çizilmiş yıldızlarını gösterdi, öğretmenini öptü, vedalaştı. Öğretmeni ona yarın kahvaltıya bekliyorum İnci dedi, tamam dedi ayrıldık.

Sonrasında ona sabah yaptıklarını tekrar hatırlatacak konuşma yapmadım. Evde teyzesi ve babasına İnci'nin yaptığı güzel şeylerden bahsettik. Yarın sabah kahvaltıya çağrıldı dedik. Akşam yine çantamızı hazırladık, salı günleri kitap günüymüş çantamıza kitabımızı koyduk, kapının yanına çantayı koyduk.

Sabah yine çantasını sırtına taktı, gittik. Oraya girince yine bana yapıştı. Benden ayrılmak istemedi. Ekrandan oyun odasındaki arabaları görünce yine öğretmeni gel bak gidelim istemezsen annenin yanına ineriz dedi razı oldu çıktı. Önce oyun salonunda biraz oynadı, ben de aşağıdan izledim. Sonra kahvaltı etmiş. Yemek odası her yaş grubunun ayrı ama orada kamera yok, göremiyorum. Aslında en merak ettiğim olaylardan biri nasıl yemek yediği. Güzelce yedi diyorlar, bilemiyorum görmeyince. Sınıfların hepsinde kamera var. Kahvaltıdan sonra müzik dersi için aşağı indiler bana sadece el salladı, öpücük gönderdi. Branş dersleri internetten web camden de izlenebiliyor. Çıkınca ne yapacak diye merak ediyordum yine bana el salladı yukarıya çıktı. Sonra sınıflarında biraz kitap okudular peşinden boyama yaptılar, ingilizce dersi yaptılar, biraz oyun oynayıp öğle yemeğine gittiler. Yemek sonrasında da İnci'yi aşağıya indirdiler. Yine öğretmeniyle vedalaştı geldik.

Üç gün çocuklar alışana kadar anneler orada oturup bekliyor. Yarın da bekleyeceğim ama perşembe günü ne olacak bilemiyorum. Eve gidip sonra gelmeme izin verecek mi bakalım. Aynı sitedeyiz yani evimizden blok ötede o kadar.

İlk gün ağlayınca içim fena oldu. Kalkıp müdahale etmemek için zor durdum. Ama onun tüm yaptıklarını aşağıdaki televizyonda izlemek güzel.

Diğer çocuklara hiç yaklaşmıyor, ya yalnız ya da öğretmeniyle takılıyor. Zamanla alışıp arkadaş edinmeyi de öğrenmesini umuyorum.

Yuvada bu hafta yeni başlayan çocukların alışma dönemi, haftaya tüm sınıflar biraz daha rayına oturacak gibi. 24 ay ile 32 ay arası 1. kısım, sonrası 3 yaş ikinci kısım olacak. Onların sınıfları birleşik gibi ama iki ayrı öğretmenleri olacak. 4 yaş, 5 yaş ve 6 yaş sınıfları da ayrı. İnci arada kalıyor bence tam olarak hangi tarafda kalacağı ve öğretmeni pazartesi netleşir. Şimdilik iki öğretmen de ilgileniyor.

Henüz orada hiç tuvaletini yapmadı, gitmeden önce evde yapmıştı. Öğretmeni de arada soruyormuş ama yok diyormuş.

Sırtına çantasını takmış giderken fotoğrafını çekmeyi unuttum. Yarın çekeyim de bu yazıya ekleyeyim. :)

Pazar, Eylül 02, 2007

2,5 yaş


10 ağustosda 2,5 yaşını dolduran minik prenses sürekli yeni huylar çıkarsa da son dönem özelliklerini yazayım.
  • Mısırı çok seviyor ve teyzesi her hafta pazardan alıp ona haşlıyor.
  • Çekirdeği ve kuruyemişi seviyor. Akşamları babası çayın yanına çekirdek alınca hemen onun yanında bitip kendisine ayıklatıyor. Ben sevip yemediğim için bu konuda babasının ortakçısı.
  • Turşu canavarı, ona kalsa yemek yemesin turşu yesin...
  • Neden ile başlayan sorular bitmek bilmiyor. Neden öyle dedin? Neden öyle yaptın? Neden öyle böyle vs... olmuş?
  • Bak şimdi ile başlayan cümleler kurup bilmiş bilmiş bize bir şeyler anlatıyor. Bu kısım çok komik oluyor, mimikler de o kadar bilmiş bimiş ki çok hoşumuza gidiyor. Şöyle yapmıştık, böyle yapmıştık, öyle oldu, böyle oldu, yaşadığı her şeyi anlatıyor. Bazen farklı konularda alakasız şeyler anlatabiliyor veya konular arasında farklı ilişkiler kurabiliyor. Bir kelime ona yaşadığı başka bir olayı çağrıştırabiliyor ve onu anlatıyor.
  • "O öyle diildiiii" diye kızıp bir şeylerin onun istediği gibi olması konusunda ısrar ediyor.
  • Kendisiyle oynamaya gelen komşu ablasına, kendi isteklerini yaptırıp, ortamı o yönetiyor.
  • Cümlelerinin sonunda emir kipi kullandığı zaman uyarır uyarmaz düzeltip "misin" ekleyip tekrar soruyor.
  • Bu ara istediklerini ağlayarak yaptırmaya çalışıyor veya istediği bir şeyi düzgün söylemek yerine ağlayarak söylüyor. Anlamıyorum düzgün söyle, ağlamadan söyle, ağlarsan asla yapmam diyerek, normal bir şekilde istemesini sağlıyorum. Sonrasında da niye öyle istiyorsun güzelce söylesene yavrum, ağladığın zaman ne söylediğin anlaşılmıyor diye konuşuyorum ama henüz bu huyundan vazgeçiremedim.
  • Çekingenlik ve yabanilik huyundan da vazgeçmedi. Tanıdıklarına bile ilk anda çekingenlik yapıyor. Anne düşkünlüğü bir kat daha arttı sanki.
  • Teyzesini çok seviyor, onun asla gitmesini istemiyor. Yine de bazen annem yapsın, annem yedirsin diye tutturuyor.
  • Banyo yapmayı, suyla oynamayı sevse de kafasının yıkanmasından yüzünün yıkanmasından hiç hoşlanmayıp ağlıyor. Ama ona havuz yapıp oynadık bir kere o zaman kafasına kendi su döküyor. ;))
  • Kitap okumayı çok seviyoruz, bildiği kitaplarda bir şeyi atlarsam eğer o söylüyor. Legolarıyla kule tarzı şeyler yapmayı seviyor. Bebekleriyle oynuyor, mutfak oyuncaklarıyla oynamayı seviyor ama boyama yapma, kalem tutma gibi konularda zayıfız. Sanırım resim konusunda onu iyi geliştiremedim. Kendi yapmaktan ziyade ben yapayım istiyor, ben de ona gösterip o yapsın istiyorum, olmuyor.
  • Yemek yeme konusunda da çatal batırılıp yenen yemekleri yiyebiliyor ama kaşık kullanma konusunda beceriksiz. Zaten ilk başta ben yiycem yapsa da sonra annem yedirsin yapıyor. Sanırım bunun suçlusu da benim, fazla müdahaleci davrandım herhalde, daha küçüklüğünden beri, o yüzden kendi yemeyi iyi öğrenemedi.

Cumartesi, Ağustos 04, 2007

Tuvalet Olayı Çözülmüştür... (Şimdilik :) )

Temmuzun 19'u gibi başladık tuvalet eğitimine, zaten daha önce İnci ile bu konuda çok konuşmuş, durumu anlatmıştık. Ara ara da anladığımızda klozete oturtuyorduk ama onu hiç zorlamıyordum. Haziranda bir ara açtık altını ama ben hamileliğimden ötürü rahatsız olduğum için baktım uğraşamayacağım bir günden sonra vazgeçtim. Bu sefer teyzesi vardı, onun da yardımıyla bezi çıkarttık. İlk bir iki gün yerlere kaçırdı bir kaç kere. halıları topladık kaldırdık. Sonra anladık ki onun söylemesini beklemek değil ara ara oturtmak gerekiyor, ama bunu bazen reddediyordu, bunun sonucunda da kazalar yaşandı. İlk hafta gece bağladım, ikinci hafta bağlamadım ama gece yapmadı.

Yalnız sehir dışına gitmemiz gerekiyordu, yeğenimizin düğünü vardı. Orada giymesi için lets go'lardan aldım. İnci'ye de bez don bu, bez değil diye anlattım. Çünkü bezi çıkarttıktan sonra tekrar takmayı istemiyordu doğal olarak. Gideceğimiz yerde tuvalet yoksa buna yapabilirsin diye konuştuk.

Yine de sadece salonda giydirdim, bir de yolculukta. Evde giydirmedim, gece de o uyuduktan sonra altına bez bağladım ve sabah o anlamadan çıkarttım.

Şimdi bazen oyuna dalıyor ve külotuna bir kaç damla yapınca anne çişim geldi diyor. Gerisini tutuyor ve tuvalete koşuyoruz. Orada yapınca aferim benim kızıma diyorum hoşuna gidiyor, ben unutursam o İnci'ye aferim de diyor ;) Halıları da geri serdik bu arada...

Yalnız iki gecedir yatağına yapıyor, sanırım uyumadan az önce bir şeyler içmemesi gerek. Eğer içerse de benim onu uyuduktan bir kaç saat sonra tuvalete tutmam gerek ama uykusunu bozmadan bu nasıl olacak bilmiyorum. Yatmadan önce içtiği sütü biraz daha önce içirip, önce tuvaletini yaptırıp sonra yatırmak daha kolay gibi.

Şimdi babasıyla markete gitti, gitmeden önce de tuvaletini yaptı. Bakalım vukuatsız dönebilecekler mi? :)

Bir de kardeşleri doğunca tekrar dönüş yapar mı bilemiyorum ama onların doğmasına daha 4 ay var.

Salı, Temmuz 17, 2007

Komşu komşu



N: Komşu komşu
İ: uu uu (huu huuu olacak da h'ler yok)
N: Oğlun geldi mi?
İ: uu uuuuu
N: Anladıııım. Oğlun geldi mi?
İ: Deldi.
N: Ne getirdi?
İ: İnci boncuk.
N: Kime kime?
İ: Sana bana.
N: Başka kime?
İ: Kala kediye
N: Kara kedi nerde?
İ: Ağaca çıktı.
N: Ağaç nerde?
İ: Balta testi.
N: Balta nerde?
İ: Balta testiiii, balta testiiiii...
N: Tamam anladım. Balta nerde?
İ: Balta testiiiiiiiiii...
N: Anladıııııııım. :)) Balta nerde?
İ: Suya düştü.
N: Su nerde?
İ: İnek içti.
N: İnek nerde?
İ: Dağa kaçtı.
N: Dağ nerde?
İ: Yandı bitti kül olduuu. :)))

Salı, Haziran 12, 2007

Son zamanlar...


İnci'nin son zamanları ile ilgili yazamadım, toplu yazayım. O kadar çok şey var ki. Bize o kadar tatlı geliyor ki şu anda halleri haraketleri... Bölük pörçük de olsa aklıma geleni yazayım...


- Neredeyse 1 ay önce bir cuma akşamı legonun broşürüne bakarken hayvanat bahçesi oyuncaklarının olduğu sayfayı ona anlatınca, "baba beni ayvanat baçesine götür" dedi. Babası da ertesi günü bizi Darıca'daki hayvanat bahçesine götürdü. Çok memnun kaldı, çok beğendi. Şimdi hayvan resimlerine veya o günün fotoğraflarına bakarken "ayvanat baçesinde gördüşdüm" diyor.


- Çok konuşuyor, "h" leri söylemiyor. Bir de "miş" ekini "diş" olarak söylüyor.

gitdiştik

aldıştı

geldişti

yapdış

Kaplumbağaya hala kapulu diyor. Ben doğrusunu söyleyince söylemeye çalışsa da sonra kendi yine kapulu diyor. Bir de aerobik var, obilik olarak söylüyor. :))


- Uçaklara merak sardı, Haliç'deki yarışa geç kaldık gidemedik ama televizyonda görünce babam beni götürcek diye zıp zıp zıplıyor. Biz de seneye diyoruz, seneye diyor... Uçak sesi duyunca da uçak geçiyor diye söylüyor, ve dışardaysak el sallıyor. Babası uçağa binmiş köfte yemiş bir de böyle söylüyor. Babası bazen şehir dışına çıkınca, köfte nerden çıktıysa. Zavallıma her dışarı çıktığımızda seviyor ve yedirmesi rahat diye hep köfte yedirdiğimizden herhalde... :))


- Her türlü müzikte oynuyor. Müzik yavaşsa bile ona göre kollarını oynatıp sallanıyor, çok komik ve şirin oluyor. Babası sonunda sırf İnci'nin bu şirinliği için kamera almaya karar verdi.


- Broşür ve dergi meraklısı oldu. Her türlü broşüre bakıyoruz beraber. Özellikle oyunca broşürümüz favori, Joker mağazasından almıştım. Bahçe oyuncakları, havuzlar falan var, bayılıyor. Bana bunu alın, bana bunu alın yapıyor. Israr yok ama... Sonra gazetelerden çıkan tüm broşürler, emlak tanıtım broşürlerine bile bakıyor. Biz bu kız hiç soru sormuyor, çünkü herşeyi biliyor diyorduk. Ama son bir aydır "Bu ne?" lerimiz başladı. Bazen bildiğini de soruyor, ve sen biliyorsun numara yapma diyoruz.

Bu ne?

Bunlar ne?

Anne senin saçın ne renk?

Babamın saçı ne renk? benim, teyzemin gibi devam eden sorularımız var.


- Akşamlar ben annemin yanında yatcam diye tutturuyor. 5 dakika yanımda yatma süresi var, süresi dolunca yatağına koyuyoruz. Yanıma yatınca sarılıyor, annecim seni çok seviyorum, annecim seni çok özledim gibi cümleler kurup beni bitiriyor. :) Evet kızım bu günlerde seviyorum seni ben, seni seviyorum cümleleri kullanıyor ve harika bir şey bu durum...


- Artık kızımın bisikleti var, pazar günü aldık nihayet. Akşamüstü sitede biner. Gerçi çabuk sıkılıyor ama olsun... Yakına açılan e-bebek mağazasından aldık, cumartesi günü baba kız gittiler önce, orada bahçe oyuncakları kısmında kaydıraklardan kayıp durmuş. Telefonda bana "annecim ben burayı çok sevdim" diyordu. Bir de ona güneş gözlüğü aldık, gözlüklü resmini çeker çekmez koyarım çok şirin oldu.
Fotoğraf notu: Anadolu kavağına gitmiştik, orada güzel bir kafe açılmış tepede Yoros Kalesinin altında.. İnci hanım çalan müzikte kıvırtırken...

Perşembe, Mayıs 10, 2007

İşim var!


Hani bir kere demiştim ya bizim evde bilgisayarı kim bırakırsa diğeri kapıyor diye, eşim ve kendim için yazmıştım. Şimdi bu duruma bir kişi daha eklendi. "işim var", "ders yapcam" diye bilgisayar başına aynen fotoğrafdaki gibi geçip parmağıyla oku hareket ettirmeyi ve klavyenin tuşlarına basmayı seven...

Ka(h)ve

Starbucks, kahve reklamlarında bizim kızı oynatmalı... Baba kız, anneyi ekip başbaşa kahve içmeye gidiyorlar, bu fotoğrafı çektiğim gün beni ekemediler. :)

Perşembe, Nisan 26, 2007

Annesiz kaldım...

İnci'nin bu günlerde keyfi yerinde. Teyzesi geldi, teyzecim teyzecim peşinde dolanıyor. Anne ve babasından sonra en sevdiği kişi teyzesi. Ben ise bir takım işlerimden dolayı onunla fazla ilgilenemedim ve hep teyzesine şutladım, annesini özlemiş. Annem değiştirsin altımı, annem yedirsin falan yapıyor bazen.Benim dışarı çıkmama hiç sorun çıkarmıyor ama teyzesi ile evde güzelce duruyor. İnsanın kardeşi olması ne güzel bir şey, şimdi o olmasa bir çok şeyi halledemezdim.

Geçen akşam beni bitirdi resmen, erken yatmıştım. Kendimi iyi hissetmiyordum. İki saat sonra odama geldi saat 11 olmuştu, ben de uyanmış ama yine de uzanıyordum.

-Annesiz kaldım, üzüldüm. Gözümden yaş aktı, dedi.

Niye üzüldün canım, ben burdayım dedim. Sarıldım. Her ne kadar babası ve teyzesi de olsa, odada benim olmamam, onu üzmüş.

Uzun zamandır yazmak istediğim bir şey de İnci'nin anne ve babaya sarılma tutkusu. Bazen sabahları yanımıza alınca yatakta aramıza girip yatıyor ve bir kolunu benim boynumdan diğerini de babasının boynunun altından geçirip sarılıyor. İkimize aynı anda sarılmak onu o kadar mutlu ediyor ki. Bunu çok uzun zamandır yapıyor. Biz de yanaklarına öpücükleri konduruyoruz.
Bunu bazen kucakta da yapıyor. İkimize birden sarılıyor ve benim de babasını öpmemden memnun oluyor. Öyle mutlu bir yüz ifadesi oluyor ki başka birinin bizi fotoğraflaması lazım.

Böyle zamanlarda düşünüyorum da Allah kimseyi anasız babasız bırakmasın ne zor bir şey. Öksüz veya yetim kalmış, annesi babası ayrılmış çocuklara çok üzülüyorum.

Neyse gelelim İnci'nin bu aralar gelişimine. Zamirlerle ilgili sorunumuz vardı. Benim, seninleri çok karıştırıyordu ve çok gülüyorduk. Artık hepsini çözdü, sadece benim senin, onun olarak değil, kelimelerin sonundaki ekleri de çözdü.

Sayı sayıyoruz. Ezbere 10'a kadar sayıyor. Arada 8 i atlayabiliriz, siz duymayın. :) Kaç tane var deyince önce otomatik üç diyor. Sonra sayalım bakalım deyince sayıp öyle olmadığını görüyoruz. :)

Renkleri öğretmeye çalışıyorum. Kımıjı, mami, mor. Bazen doğru tutturuyor, bazen sallıyor. Kırmızı ve maviyi öğrendi aslında. Oynarken çeşitli renkli bir şeyleri eşleştirip renklerini söyleyip sorunca doğru söylüyor ama sonra unutuyor.

Çok şey anlatıyor, sürekli konuşuyor. Kitaplarını eline alıp benim ona anlattığım şekilde kendi anlatıyor. Hiçbir şeyi unutmadan. Yarım yamalak... :)

Cuma, Nisan 13, 2007

Terrible "2"

İnci:
- Yemeeem
- İçmem
- Giymem
- Yapmam
- Sevmem
- Yapma
- Gitme
- Kalk
- Yeme
- Sevme
- Öpme, dişin ağrıyo :))

İnci : Yemeeem
Annesi: Bırak yemesin, yemeyecek o!
İnci: Yiceeem... :)))

Pazar, Nisan 08, 2007

İncilerden seçmeler...

Dayısı: Sen niye bu kadar güzelsin?
İnci: Tişört giydim...

Annesi: Bunu da yersen tam süper olacak.
İnci: Gaffur söyledi.

Komşu: İnci sen yandaki sandalyeye otur, bak annen de yesin biraz.
İnci: Eğildim, yedi.

Şu anada aklıma gelmeyen daha nice cevaplar var. :)

Perşembe, Nisan 05, 2007

Bu haftanın serüveni...

Hani kızımda erken ergenlik belirtisi görülmüştü ya, memişleri büyümüştü azıcık. Onun için Akademik Hospital'a yani Marmara Üniversitesi vakıf hastanesine Prof. Dr. Abdullah Bereket'e gitmiştik. Endokrinoloji uzmanı olur kendileri. Salı günü kontrolümüz vardı yine. 3 ay sonra gelin demişti. Muayene etti, kızımın memişlerde daha fazla bir büyüme yok, ama kaybolmamış da. Kaybolması gerekiyormuş, demek ki belirgin olmasa da bir hormon etkisi var dedi doktor. Bu yüzden tekrar bir hormon tahlili istedi. Sonuçları dün e-postayla bana ve doktora gönderdiler. Gayet düzgün, doktor da izleyelim dedi sadece. Bir 3 ay sonra tekrar çağırdı.

Özel sigortamız da bu sefer tahlili karşılamadı gıcık oldum. Onca parayı cebimden ödedim. 3 ay önce karşılanmıştı, bu sefer telefonla onay alacaklardı, manyetiği çalışmadı kartın, alamadılar onay. Sinir oluyorum bu özel sigorta şirketlerine sinir...

Neyse canım yavrumun koluna sapladılar kocaman iğne, kan aldılar. Nasıl da ağladı. Çıktıktan sonra Capitol'e götürdüm, hem neşesi yerine gelsin hem de ona boya kalemi alayım diye. Boya kalemi bulamadım ama gezdik geldik. Oyuncakçıda ve kitapçıda gezdik. Oyuncakları elleyip sevip yerine bırakıyoruz. Öyle her gördüğümüzü almıyoruz. ;) Kitapçıda da hoşuma giden bulamadım. İnci'nin kitaplarından daha farklı yani. Kitap almadım ama çoğunu inceleyip inceleyip bıraktı, o bölümden çıkmak istemedi. Sonunda kendime bir kaset aldım çıktım. Tek bir şarkı, Cennet şarkısı için bir kaset alınır mı? alınır :))

Dün de çok sevdiğim bir arkadaşımı aramıştım öğlene doğru, aslında eski karşı komşum ama şimdi sevdiğim bir arkadaşım. Geldi aldı bizi, onda oturduk birkaç saat. İnci kahvaltısını orada etti. Hiç üzmeden arkadaşımın oğlunun mama sandalyesine oturdu, kahvaltısını etti. Biraz oynadılar, aslında bir kaç sene sonra çok güzel oynarlar da şimdi o da küçük 15 aylık ve erkek bebek, pek oynayamıyorlar... Öğleden sonra evimize yürüyerek döndük, hava açmıştı. İnci eve girmek istemiyor artık, dışarda durmak istiyor hep. Ama abiye götüreceğim dedim, onu çok sevdiği için girdi apartmana ama eve girmedi, üst kata abiye gitti. Ben de pazara gittim, geldim onu aldım. Sana bir süprizim var diye alabildim. Gerçekten de süprizim vardı, yalan söylemiyorum çocuğa, dediğimi yapıyorum. Pazardan ona sopası olan bir tekerlek aldım. Yürütsün diye. Çok sevdi. Bugün onu dışarıda yürütmek istedi ve sitenin bahçesinde onunla uzunca bir müddet gezdi.

İnci'nin bana şunu al, bunu al gibi birşeyleri tutturma huyu yok, çok şükür. Biz de ona çok fazla ıvır zıvır almıyoruz açıkcası. Babasının zaten öyle bir huyu yok, o genelde gelişimine göre alır, o zaman da beraber oluyoruz. Alırsam ben heves edip alıyorum. Çantalar, bebekler vesaire... Ama bazı şeyleri arkadaşlarından görüyor ve çok hoşuna gidiyor. Oynamak istiyor ama çocuklar paylaşmayınca oynayamıyor. Üzülüyor ama yine de anne bana şunu al diye tutturmuyor, şimdilik.

Benim uslu, sağı solu fazla karıştırmayan kızıma bir haller oldu. İki yaşından sonra dolap, çekmece karıştırır oldu. Kendi odasının çekmecelerini açıyor, giysileri çıkartıp çıkartıp deniyor, benim küçülmüş kardeşi olursa giyer diye ayırdığım giysiler ortalığa saçılıyor. Toplama işine gelince anne, anne sen topla yapıyor. Mutfakta da dolabı ve çekmeceyi açıp emaye tencereleri alıyor, içine kaşık alıp oynuyor, cezveleri alıyor. Ama alıp oynadıkları yine de sınırlı. Diğer tenceler içinden sadece emayeleri alıyor, ve çekmeceden de sadece en alt çekmecede duran süzgeç, cezve gibi şeyleri alıyor. Üst çekmeceden de kaşık alıyor. Benim orada pasta bıçaklarım da var, ama uzun zamandır bıçak eline almamasını ona anlattığım için onlara hiç dokunmuyor. Hatta benim elimi kestiğimi gördüğü için de eline alırsa elinin kesileceğini biliyor. Hep yanında olduğum için onları oradan kaldırmadım, aslında kaldırmam gerek biliyorum. Çocuk bu yine de sağı solu belli olmaz.

Sonra akşamları, odanın altını üstünü birbirine getiriyor. Koltukların minderleri yerlerde, tüm kitaplar, oyuncaklar yerlerde. Hanım, koltukların en tepelerinde. Babası odanın halini görünce ruhum sıkılıyor bu odayı gördükçe deyip duruyor. :)) Salona gidelim dese de bu sefer salon da öyle olur, kaçar yol yok ki. Oyuncaklarını kendisinin toplaması gerektiğini bir türlü öğretemedim. Anne toplasın diyor. Bir yerlerde bir yanlış yaptım ama nerde?

Pazartesi, Nisan 02, 2007

Haftasonu

Salı gününden beri dışarıya çıkmamıştık. Apartman içini kasdetmiyorum. ;) Hava da oldukça soğuk olmasına rağmen bunaldım, bizi bir yerlere götür diye tutturdum babasına. O da bizi dün yani pazar günü dışarıya çıkardı. Nereye gideceğimize aslında yola çıkınca karar verdik. Bostancı sahiline indik. Maltepe civarında arabadan inip biraz gezdik, İnci orada kaydırağa bindi sonra yine yola koyulduk, çok rüzgar vardı. Yine hasta olacak diye ödüm kopuyor. Sonra sahilden Tuzla'ya kadar devam ettik. Yemek yeyip döndük, aslında orada havuz kenarındaki kafenin kahveleri güzel oluyor ama içerde yer yoktu, ben de donuyorum oturamam dışarıda deyince dönüp Acıbadem'de kahve içtik. İnci'nin kahveye deli olduğunu yazmıştım daha önce. Bazen beni bırakıp baba kız gidip orada kahve içiyorlarmış. Ona minik bir bardak alıyor babası, içine biraz kahve koyuyor, değmeyin bizim kızın keyfine... :)

Bu çocuklar zararlı ne varsa seviyor zaten. Kahve, şeker, çikolata, çay... Çay vermiyorum gerçi, meyve suyu ve süt ile geçiştiriyorum. Bazen akşamları babasının bardağının dibinde kalan son yudumu içiyor o kadar. Ama kahve olunca mümkün değil uzak tutamazsınız. Tuzla'dan Acıbadem'e gelen kadar sürekli hadi bitti, in in, kave deyip durdu. Kırmızı ışıklarda duruyoruz ya bir an önce inelim istiyor. Neyse ki muradına kavuştu.

Akşam da evde kudurup durdu, koltuğun minderlerini yere indiriyor, tepelerinde zıplıyor. Koltuk tepesinde zıplıyor. Yerde kendine yer yapıp beni de yanına çağırıyor. Tepemizde geziyor. Bir ara televizyondaki şarkıyla oynadı. O kadar tatlı ve komik ki gülmekten kırılıyoruz, evimizin eğlencesi. Yine tüm kitapları kitaplıktan indirdi, her tarafa dağıttı, bazılarını okuttu. Bazısını da almış eline yazıları okuyor. Ama nasıl "agadabeda nenugahedakugabude nenamu............" anlamsız hecelerle ve hızlı hızlı... Biz de gülmekten kırılıyoruz yine, anlat deyince resme göre anlatıyor, ama oku deyince böyle... :))

Çarşamba, Mart 28, 2007

Neler neler yaptık...

Geçenlerde havalar ısınır ısınmaz dört gün üst üste parka gittik. İnci artık kaydıraktan kendi kayıyor. Çok uygun yapılmış olduğu için merdivenlerinden çıkıyor, istediğine gidip kayıyor. Aşağıda bekleyip tutmama da gerek kalmıyor. 3. gün parkta kovasına kum doldurup oynayan bir kız gördü. Senin de kovan var kızım evde unuttuk yarın getiririz oynarsın şeklinde konuştum. Bir müddet sonra o kız beraber oynamak için İnci'yi yanına çağırdı, hadi kızım git sen de oyna ısrarlarımıza rağmen bizimki gitmedi ve takılmış plak gibi evde var, evde var deyip durdu. Ertesi gün kahvaltıdan sonra bir baktım, gitmiş oyuncak sandığının dibinden kovasını küreğini çıkarmış, geldi yanıma parka didooş parka didooş dedi. Peşine de yemek yedim, yemek yedim diye ekledi. Kahvaltısını yaptı ya :) Mecburen giyindik yine parka gittik. Biraz kovasıyla toprakla oynadı, biraz kaydı geldik. O akşam hava çok güzeldi. Apartmanın ve sitenin kız çocukları okuldan çıktıktan sonra dışarıya çıkmışlar hava kararsa bile oynuyorlardı. Ben de İnci ile çıktım. Ablalarıyla olmak çok hoşuna gidiyor. Biraz onları seyretti, biraz oyunlarına katılmaya çalıştı. Onu tanıyan iki ablasıyla kutu kutu pense oynadı. O kadar mutluydu ki eve gelmek istemedi. Ablaları o eve girsin diye hepimiz eve giriyoruz diye oyun yaptılar ve saklandılar. İnci de inandı ve girdi. Akşamına da hapşu hapşu burun akıntısı başladı. Ne zaman dışarılara çıksak nezle oluyor ya alerjisi mi var acaba diye düşünüyorum...

Ertesi gün o nezle olunca bir yere çıkarmadım. Zaten çok naz yapıyor, anne siiil sümüüük diye bağırıyor sürekli... Gittim çiçekciden 4 tane çuha çiçeği aldım. Minicik kapalı balkonumuzda kızımla beraber ektik. Balkona gazete kağıtlarını serdim, üzerine çiçekleri o yerleştirdi. Saksıya toğrağı koyup çiçekleri ona anlata anlata ektim. Sonra su verdi, suladık. Çok hoşuna gitti, çiçekler için acıkmış acıkmış diyor. :) Sonra evdeki diğer salon çiçeklerimi banyoya götürdüm yıkadım. Ağaç gibi olmuş bir benjaminim var, iyi baktığımız. Onların da yıkanmaya ihtiyacı olduğunu söyledim. Tüm yaptıklarımız çok hoşuna gitti. Pazartesi de bir iki çiçeğin saksını değiştirdik beraber, o suladı çiçekleri.


Cumartesi günü sabahtan benim bir işim vardı, o babasıyla kaldı. Tam ben döndüğümde arabaya biniyorlardı. Babası işim var, sen al gezin biraz dedi, onu götürmekten vazgeçti. Ben de onu aldım arabaya bindik, nereye gitsem diye düşünürken aklıma komşuların Ümraniye Carrefour'un çocuk oyun alanının iyi olduğunu söyledikleri geldi. Oraya götürdüm. Önce biraz gezdik, ona oyuncak kızlı bir sırt çantası aldım. Sonra üst kata oyun alanına çıktık. Gerçekten çok büyükmüş. Önce trene bindi, kendi gibi bir kızın yanına oturttum, o kızın annesi de arkalarına oturdu. Hiç ağlamadı, ben dışardan el salladım. Sonra atlı karıncanın yanına gittik, hangisine binmek istersin diye sordum, araba dedi. Arabaya bindi. Ben de yanında dikildim, arabanın direksiyonuyla oynaya oynaya döndük. Keyifliydi, sonra başka bir dönen araba grubuna binmek istedi. Onlar havaya kalkıp dönüyorlardı, ben de bindirdim, çünkü onun kadar bir kız zevkle binmişti. Yanda durup el salladım yarısında yaygarayı bastı. Durdurdular aldım. Sonra çarpışan arabalara bindik. İlk bir kaç çarpışmada suratı büzdü, eyvah dedim, hemen boş alanlara kaçtım. Kaçıyoruz kaçıyoruz, diyerek, hadi gidelim ablalara çarpalım vs. vs. neşeli bir hava yakalayarak onun da keyfini yerine getirdim, sonra çok hoşuna gitti. Sonra tek bir jetonumuz kalmıştı, onunla da tekrar trene bindireyim dedim. Bir kızın yanına oturttum ben yine dışardan el salladım ama bu sefer ağladı. Demek ki arkasında oturmak lazımmış. Oranın da üst katına başka bir oyun alanı yapmışlar, 4 yaş üstü için yazıyordu. Büyük bir asma kat. Çıkmadım ama sanırım güzeldi, top havuzu ve kaydırak gibi şeyler varmış... Bir gün komşumun çocuklarını alıp gidersem, ablasıyla oraya girebilir diye düşündüm.

Dün de beraber gezmeğe gittik. Gittiğimiz yerde biri 3 yaşında erkek, diğeri 5 yaşında kız olmak üzere iki kardeş vardı. Çok güzel oynadılar. Çünkü o iki kardeş oyuncaklarını İnci ile paylaştılar ve ona hiç zarar verecek haraket yapmadılar. Güzel bir gün geçirdik, ben de sevip özlediklerimle görüşmüş oldum. Dönerken arabada uyudu, eve çıkartırken de uyanmadı ve öğlen uykusunu akşam üstü yapıp gece yine geç yattı. Hala da uyuyor...
Bugün için de bir şeyler düşünüyorum bakalım, şimdi bilgisayarı kapatıp işlerimi bitirirsem, öğleden sonra onunla yine bir yerlere gidebiliriz... :)

Pazar, Mart 25, 2007

Sobe : Memnun kalıp/kalmadığımız ürünler

Vildan bizi İnci'ye alıp da memnun kaldığımız veya kalmadığımız ürünler konusunda sobelemiş. Ben de fırsatım varken şimdi yazayım.

İlk olarak, fotoğraftakine benzer Graco travel system bebek arabası almıştık. Doğmadan önce aldık, sonra pişman olduk. Kalitesinden yana bir sorun yoktu. Sorun bizim bebekteydi. Hiç binmedi denebilir. 7 Kilo veya 7 aylık olana kadar arkadaşın ödünç verdiği kanguruda gezdi. Ayrıca bebek arabası bana çok ağır geldi. Giriş üstü 1. katta oturmamıza rağmen onu merdivenlerden indirip çıkarmak çok zordu. Zaten bel fıtığım var.




Ben de Ankara'ya gittiğimizde internetten bebekmarket'ten Chicco Caddy Puset aldım. Çok memnunum, hala kullanıyoruz.





İstanbul'a evimize dönünce kızıma bir oto koltuğu aldım. Ona güzelce koltukta oturması gerektiğini anlatım. Komşumuzun ikizlerini oto koltuklarında oturur görmesinin de çok büyük faydası oldu. Şimdi koltuğunu çok seviyor, beraber gezmeğe gidiyoruz. Gerçi uzun yolda huysuzlanıyor ama olsun, onun da benim de olmazsa olmazım. Koltuğu benim arabamda olduğu için babasının arabasına yalnız oturmuyor. Chicco Zenith marka koltuğu da internetten e-bebek'ten aldım.


Mama sandalyesini de İnci oldukça küçükken aldım ve çok memnunum hala kullanıyoruz. Stork'un, onu da e-bebek'ten aldım. Şimdi ön tablasını çıkarttık, sandalye olarak kullanıyoruz.





İnci'nin birinci yaş doğumgünü pastasının üzerinde görülen o cüceler var ya işte bunlar bizim hayatımızı kurtardı. :)) O cücelerle o kadar oynadı ki anlatamam. Cüceler kovalara mı girmedi, banyoya mı girmedi, yemek mi yemedi. Eskisi kadar hevesi yok ama ara sıra oynuyor.



Yine bir yaşındayken fotoğraftaki kovaları aldık. Hem kule oluyorlar hem de içiçe geçiyorlar. Onu çok sevdi hala oynuyor. İlk zamanlar biz kule yapardık o yıkardı, sonraları kendi başına kule yapmaya başladı. İyiki almışız dedik... Halkalar, şekilleri yerlerinden geçirme oyuncağı gibi şeyler var, memnun kaldığımız.



Şu anda legolar var, çok oynadığı. Bebekleri var vazgeçemediği, bir yere giderken hep yanında götürdüğü...


Bir de üzerinde Bruin ayı ve arkadaşları olan renkli haraketli piyanosu var. 3 aylıkken almıştım. Eşim sen kendine alıyorsun demişti ama yaşını doldurmadan oynamaya başladı ve hala da vazgeçilmezleri arasında.


Sonra yine Ankara'da ona fincan seti aldım. O zamandan beri oynuyor. Şimdi yenileri de hediye geldi. Bir de ütü aldım. Kız çocuklarını oyalamak için ideal oyuncaklar, gerçi bu aralar mutfakta gerçekleriyle oynuyor. Cezveler, kaşıklar, süzgeçler vs...



Fotoğrafları olmayan kitaplarımız var. Kitaplarımızı ayrıca bir yazı olarak hazırlayacağım. İlk kitaplarını İnci 11 aylıkken almıştım. Pıtırcık serisi ve Paticik serisi. Sonra bir çok kitap aldım ve hala da alıyorum. Hepsinden çok memnunuz. Ama ilk aldıklarımızın yeri bir başka. Akşamları tüm kitapları sırayla getirip okutuyor, biri bitince bana dur otur sakın kalkma diyor ve ikincisini kitaplıktan alıp getiriyor. Bir müddet sonra ben çok sıkılıyorum ama kurtuluşum yok.


Ben de annelog ve Ateş'in annesini sobeliyorum. Bakalım nelerden memnun kalmışlar. :)

Etkileşimler

Kızımı kendi düşüncelerime göre yetiştiriyorum ve bazen benim öğretmek istemediğim, yanlış bulduğum şeyleri dışarıda görebiliyor. En basitinden bir kaç örnek verebilirim.

Bir çocuk sağa sola çarpıp, düşüp canını acıttığı zaman gidip çarptığı nesneye vururlar, bu mu canını acıttı vs. diyerek. Ben bu olayı hiç doğru bulmuyorum ve asla da yapmadım. İleride belki bir çocuk canını yakacak, ne yani o zaman da gidip o çocuğa mı vurulacak. Senin canını yakanın sen de canını yak mantığının özü bence bu. Neyse işte İnci'nin canı acıdığında gel öpeyim geçer şimdi şeklinde yaklaştım. Biraz daha dikkatli olmasını söyledim. Benim yapmadığım bu davranış biçimini ismi lazım değil bir büyüğümüz yapmaya kalktı. Hemen engelledim. Ama ben yanlarında olmayabilirdim de...

İkinci olay da hayvanlarla korkutmak. Kızımı asla bir hayvanla korkutmadım. Onları çok seviyor ve hepsini sevsin istiyorum. Hatta masallardaki kurtlardan da korkmasın diye masalları ona göre anlatıyorum. Şu masallardaki cadı, büyücü, sihir yapanlar gibi şeylere de hastayım zaten; onlardan da bahsetmiyorum. Dün dışarıda bahçedeydi ve içeri girmek istemiyordu. Ben konuşarak ikna etmeye çalışırken büyük biri köpekler geliyor diye korkuttu. Söyleyiş tarzından korkulacak bir şey diye düşünüp hemen içeri girdi. Bir de bu aralar zaten çok şeye korktum diyor. Ben de bozuldum tabi.

Açıkcası kendi annem babam bile olsa benim istemediğim bir davranış örneği kızıma sergilendiğinde çok bozuluyorum. Eşim de yanlış bir ifade kullandığında hemen uyarıyorum. Mutlaka dışarıdan etkileşimler olacak herkesi uyaramam ve bunları engelleyemem. Bilemiyorum bazı konularda ben mi çok katıyım, ilerde daha da sosyalleştikçe, kreşe gittiğinde neler yaşayacağız bakalım... Olan benim sinirlerime olacak sanırım. :)

Cumartesi, Mart 17, 2007

Bulamadıklarım...

Geçenlerde telefonu nereye koyduğumu unuttum, arıyordum. İnci'ye "Kızım telefonu bulamıyorum nerede acaba?" dedim. Beni aldı depoya götürdü. Kapısı kapalıydı, açtım baktım gerçekten de telefon çamaşır makinasının üzerindeydi. Bir müddet önce çamaşırları çamaşır makinasına atarken telefonla da konuşmuştum. Makinanın üzerine koymuşum. İnci'de makinaya çamaşr atarken yanımdaydı, bana yardım ediyordu. O kadar dikkatli ki, hiçbir şey gözünden kaçmıyor.

Geçen akşam da Pattex yapıştırıcıyı arıyordum, küçük bir tüp. Saatimin kayışını, İnci'nin piyanosunun filini ve yazı tahtasının altını yapıştıracaktım. Kitaplığa bakındım göremedim, nerede acaba nereye koyduk diye sesli hem düşünüp hem de onunla konuşuyordum. Bana kitaplıkta olduğunu orada orada diye söyledi. Yok dedim, ısrar etti. Bir daha baktım, gerçekten de görememişim önüne bir şey gelmiş, oradaymış. İnci, sehpaya çıkıp kitaplığı çok karıştırdığı için bilmediği yok. :)

Artık bulamadıklarımı hep İnci'ye soruyorum, o herşeyin nerede olduğunu çok iyi biliyor. ;)

Perşembe, Mart 15, 2007

Bağırmadan ve dövmeden çocuk yetiştirmek...

Bugün D&R'ın web sitesinden aldığım kitaplarım geldi. Geçenlerde bulunduğum bir toplulukta, okul çağında çocukları olan bir arkadaş bu kitaptan çok faydalandığını söyledi. Internette biraz araştırma yaptım ve almaya karar verdim. Kitabı biraz inceledim, faydalı bilgiler var. Akşam detaylı okuyacağım.

Malum 2 yaş sendromu yaşıyoruz. Çocuğuma bağırıp çağırmadan terbiye etmek istiyorum. Bazen çok sinirleniyorum ve öfkemi kontrol etmede çok zorluk çekiyorum. Bağırma konusunda bazen kendimi kaybedebiliyorum ve sesim yükseliyor. Çocuğum benden bağırmayı, gidip başka çocuklara veya bana aynı şekilde davranırsa, kendimi affetmem.

Bu kitap çok güzel, okumasi ve uygulaması çok rahat. Klasik kitaplar gibi değil. Karşılaştığımız her sorun bir başlık altında ele alınmış. Kitap bunlardan oluşuyor. Mesela, uyumama, yemek yememe, yemekle oyun oynama, huysuzluk krizi, aklınıza ne gelirse... Sorunun sebebi, yapılmaması gerekenler, neler yapılması gerektiği ve örnek bir çözüm hikayesi.


Bu kitabı almaya öylesine karar verdim. Çok satılanlar listesindeydi, bunun da faydalı olacağını düşünüyorum. Şöyle bir göz gezdirdim, hoşuma gitti. Her iki kitabı da okuyup, uygulamaya başlayınca daha detaylı yorumlarımı yazarım.

Anne Kucak

İnci'nin en çok söylediği cümlelerin başında "anne kucak" ve "anne kalk" geliyor. Bunların haricinde herşeyi konuşuyor, dört beş kelimeli devrik cümleler kuruyor. Söyledikleri ve yaptıklarıyla bizi sürekli güldürüyor.

Benim oturmama hiç tahammülü yok, akşamları rahat vermiyor, eğer bir şey istiyorsa bıktırana kadar anne kalk diyor, o yüzden bu kelimeden oldukça sıkıldım.

Kendini sevdirmek istediğinde de sarılıp; "bebeğim", "kujum", "böceğim" diyor. Ben de peşinden tekrar ediyorum, bebeğim, kuzum, böceğim, canım diye... Sürekli seviliyor zaten ama eğer bir şeye kızdıysam zorla üstüme çıkıp sarılıp bu şekilde kendini sevdiriyor. Bu ara küçük hanım şımarıklık belirtileri de gösteriyor. Gittiğimiz ortamlarda da sevilince hemen dili ağzından dışarıya çıkıp oralarda geziniveriyor.

Yeme içmeyle, banyoda başını yıkamayla ve de saçlarını taramayla ilgili sorunlarımız var.

İştahsızlık başlıca problemimiz. Sonunda uzman bir doktora götürebilirim. Çünkü doğruları yaptım olmadı, yanlışları yaptım olmadı, artık ne yapacağımı bilemiyorum.

Banyo yaptırırken en son başını yıkıyorum. Başa gelene kadar herşey iyi gidiyor ama iş başa gelince kıyamet kopuyor. Yüzünden sular akmasından çok rahatsız oluyor, panikliyor sanki. Başını geriye doğru kaldırırsa akmayacağını anlattım ama yapmıyor.
Saçları dalgalı olduğu için en rahat banyodan sonra taranıyor, güzelce tarayıp kurutuyoruz. Onun dışında asla taratmıyor. Ne kadar canını yakmayacağımı söylesem de kendini sağa sola attığı için tarak takılıyor ve canı acıyor. Zaten saçlar birbirlerine öyle dolanıyor ki çocuk haklı.

Öyle nazlı bir çocuk oldu ki, şaşırıyorum. Ay acıyor, itti, vurdu vs vs... Başka çocuklarla beraber olunca çok fazla itilip kakılabiliyor. O da daha ortada bir şey yokken kendini çekiyor.

Çarşamba, Şubat 28, 2007

Şaka Şaka

Kızım bana bu sabah gerçek bir şaka yaptı. Beni gerçekten şaşırttı. Olayı tam olarak yazmak biraz abes olacak ama bilinçli bir şaka yapması bence önemli bir gelişme.

Malesef geceleri bize bez yetmiyor, birçok sabah karnı veya iç çamaşırı ıslanmış olarak kalkabiliyor. Prima kullanmama rağmen bez ortasından bile çamaşıra sızdırabiliyor. Ben de sabahları duruma göre İnci'yi ya tam soyup ya da yarım soyup yıkıyorum. Sonra banyo'da duran yarım yıkama havlusuna sarıp çıkartıyorum. Bu sabah da öyle yaptım. Yıkadım, sardım, çıkartıp babasının yanına yatırdım. Bekle beni hemen bez getiriyorum sakın yatağıma çiş yapma, işeme kızım dedim. (Bu tabirleri kullanıyorum, yazdım kusura bakmayın) Bezi aldım geldim, bana "işedi işedi" dedi. Ben bozulmuş bir durumda gerçekten mi diye hemen havlusunu altını kontrol ederken bana şaka şaka demez mi? Yine de kontrol ettim, yapmamış. Sen bana şaka mı yaptın diye güldüm ona, o da güldü. Sonra bezini bağladım.

Aslında İnci, küçük tuvaletini yaptığını önceleri hiç bilmiyordu, geçenlerde bir gün benzer bir durumda altı açık koridorda dururken, ben yine bekle bez alıyorum demiştim. Döndüğümde bana işedi diyerek durduğu yere yaptığını gösterdi. Hem kullandığı kelimeye, hem de bilmesine çok şaşırdım. Anladım ki kızım artık küçük tuvaletini biliyor. Eyleme o kelimeyi kullandığı için madem bu şekilde biliyor diye ben de daha sonra o kelimeyi kullandım.

Salı, Şubat 20, 2007

Nişan

16 Şubatta kızımın Raşit Ağabey'inin Bursa'daki nişanına gittik. Son dakikaya kadar gidememe ihtimalimiz olduğu için cuma akşamı olan nişana, cuma günü öğleden sonra çıkıp gidebildik. Vapurla geçmek denince İnci hemen martıları hatırlıyor, onlara ekmek atmaktan bahsediyor. Giderken yine martılara baktık. İnci'ye nasıl ses çıkartıyor martılar dediğimizde birebir taklitlerini yaptı ve bizi güldürdü. Gerçeken martıların o garip sesini çıkartıyor.

Bursa'da nişan için eşimin memleketinden ağabeyi ve ablası da gelmişti. Abimin çocukları Kaan ve Orkun'un geleceğini bilmiyorduk, onları görünce hepimize süpriz oldu. Özellikle İnci bayıldı. Kaan Ağabey'inden bir dakika ayrılmadı. Orkun Ağabey'i sürekli bilgisayar başında oyun oynuyordu ama ergenlik krizleri azaldığı için bu sefer onunla da iletişim kurabildi. Artık Kaan ve Orkun ikisinden de bahsediyor ve Orkun'un bilgisayar başında ne yaptığını anlatıyor. Amcası, yengesi ve çocukları olarak onları artık iyice tanıyor, seviyor ve anlatabiliyor.

Babaannesi ona güzel bir elbise göndermiş, nişana giderken onu giydirdim. Elbisenin boyuna asılan bir çantası var, onu çok sevdi. Nişan oldukça güzeldi, başından sonuna göbek atıldı. İnci'de biraz kenarda oynadı sonra o gürültüde uyudu. Sanırım yol yorgunluğu oldu yoksa gece 12'den önce uyumaz. Onu bebek arabasına yatırdık, sonuna doğru uyandı, oturduğu yerden bizi seyretti. gayet sakin ve rahat bir gece geçirdik.

Akrabalarla geçen güzel bir haftasonu oldu, hava çok soğuk olduğu için biz çocuklarla kapalı mekan gezdik. Asmerkez'de bir yerde top havuzu varmış. İnci'nin ağzından tophavuzu halen düşmediği için onu oraya götürdük. 5 dakika kadar girdi, ona göre değildi, çıktı.

Pazar günü geç saatte döndüğümüz için yol boyunca uyudu.

Pazartesi, Şubat 12, 2007

Cumartesi, Şubat 10, 2007

İyiki doğdun birtanem, karakuzum...

2 yıl önce bugün miniminnacık, bol kıllı saçlı bir bebeği kızınız diye vermişlerdi kucağıma. Anestezi çok fazla uyku isteği yaptığı için tek isteğim uyumaktı, gözlerimi zor açıyordum, içimden alsalar da uyusam diye geçirmiştim. Gözlerimi açabildiğim kadar açıp neye benziyor diye baktığımda gözümün önüne ilk gelen annem (kayınvalidem) olmuştu. Gerçekten de aynı babası ve babaannesine benzedi minik kuşum.

Ne zaman doğmak isterse o zaman doğsun demiştim doktora, cumartesi günü son muayenede çarşamba alalım biz bunu dediğinde. Çarşamba kalp atışlarını dinlemeye gittiğimizde ebe hanım sizin ağrınız var dedi. Ben hissetmiyordum ama o gelmeye çalıyordu. Doktorumuzla konuştuk ve cuma sabahına doğum randevusu aldık hastaneden, beklemeyeceğini nereden bilelim. Gece 2 de sancı ile uyandım. Ne bu geliyor mu yoksa diye düşündüm, aylardır yaşamadığım bir sancı ara ara geliyordu. Kalktım duş aldım, giyindim, sancının aralıklarına baktım. Saat 3 oldu, sancı daha da sıklaştı. Babasını uyandırdım, geliyor sancım var dedim. Karda kışta bizi gece yarıları uğraştırmayın Nilüfer Hanım diyen doktoru aradım mahcup mahcup. Doktor Bey sancım var geliyor diye. Tamam hastaneyi ben ararım hemen gidin bir baksınlar dedi. Sabaha karşı 3 buçukta yola çıktık, Allahtan gündüz eşim arabaları siteden çıkarmaya çalışmış sonunda benimkini uygun bir yere çekebilmişti. Ana yollar açık olduğu için çok rahat bir şekilde ulaştık Alman Hastanesine. Evet Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçtik o karda kışta. Benim sancılarım da 10 dakikada bir geliyordu hatta daha da azalmıştı süre. İlk çocuğum olmasına rağmen gayet sakinmişim galiba...

Hastaneye varınca hemen odama aldılar. O zaman farkettim nişan da gelmiş. Sonra bir doktor geldi, muayene etti. Bebeğin geldiğini söyledi, doktorumuza tekrar haber verildi, ameliyathane hazırlandı. Benim sancılarım çok fazla arttı, bel fıtığı olduğumu bildiğimden sezeryanla doğuma çok önceden karar vermiştim. Bir an önce doktor gelsin alsın diye bekliyordum. Doktorum geldi, ama o gelmeden önce suyum da geldi. Doktor kendi de muayene etti ve yanlış hatırlamıyorsam 6 cm açılmış bunun daha 5-6 saati var falan dedi. Bana istersem normal doğum yapabileceğimi söyledi, ama sancılarım o kadar çokken ve 5-6 saat cümlesini duymuşken böyle bir tercih yapamazdım. Alın dedim. Belden olabilecek her türlü iğneden de korktuğum için epidural de tercih etmedim.

Bu arada eşim annemlere haber verdi. Ben ameliyathaneye girdiğimde artık sancıdan zangır zangır titriyordum. Korkudan titrediğimi sandılar. Uyudum ve uyandırıldım. İlk duyduğum çok haraketli bir kızınız oldu cümlesiydi. Sonra beni çıkardılar oradan kapıda eşimi ve babamı gördüm. Geçmiş olsun dedi babam, sağol dediğimi hatırlıyorum. Odada annem vardı. İkisi gelmişler Kocaeli'den yetişmişlerdi.

Sabaha karşı 5:45 de dünyaya geldi yavrum, doğmak istediği gün doğdu. 10 Şubat 2005 Perşembe. (Hicri 1 Muharrem 1426, yani hicri yılbaşı...) Açıkcası doğum yaklaşırken yapraklı takvime bakmış ve gönlümden kızımın mübarek bir günde doğmasını dilemiştim. Denk gelen ya hicri yılbaşıydı ya da aşure günü. Aşure günü için 40 haftayı doldurması gerekiyordu, ona dayanmaz belki ötekisinde doğsun diye dilemiştim. 38 hafta 6 günlükken doğdu, 3 kilo 695 gram.

Doğum sonrası uyanık olup konuşmama rağmen hep uyku istiyordum, gözlerimi zor açıyordum sanki üzerine balyozla bastırıyorlar gibiydi. Anestezinin bana etkisi böyle oluyor hep. Aşırı uyku isteği hemen ayılamama. Kızımın doğduğunu göremediğim için içim buruk ama şimdi belim için doktora gittiğimde iyiki sezeryan olmuş dediğinde biraz rahatlıyorum...

Ancak öğleden sonra kendime gelebildim, gözlerimi rahatlıkla açabildim. O zaman minik yavruma iyice baktım. Allahım o ne kıllı bir bebekti öyle, kulaklarında bile kıllar vardı. Düşer gider onlar dediler de rahatladım biraz. Epilasyon merkezlerinden çıkmayacak bu kız dedim babasına. :)

O gün yine öyle bir kar yağdı ki, arabalar yollara çıkamadı. Annemlerden başka hiçbir ziyaretçim olmadı. Kardeşlerim gelip döndüler, ilk yeğenlerini gördüler. Kardan kıştan kimse Avrupa yakasına geçip de ziyarete gelemedi. Babam da gitti, sadece annem kaldı yanımda. İlk torununu sevip durdu, onda unutmuşluk, bende acemilik. Bebek hemşiresi o kadar iyiydi ki, bebeği o giydirip altını değiştiriyor, bense sadece onun yardımıyla emziriyordum.

İlk günkü duygularımı tam hatırlayamıyorum, sanırım çok karışıktı. Endişe vardı, nasıl altını değiştireceğim, nasıl giydireceğim, doyuyor mu, gazı mı var, emerken çok acıyor vs vs... Anneydim, minicik bir yavrum vardı, mutluydum. Daha sonra minik meleğimi uyurken seyretmek en sevdiğim şey oldu. Hala da en çok uyurken seyretmeyi seviyorum, özellikle de kollarımda koynumda uyurken...

Tüm kayıtlarda bebek olarak geçti, ismine tam karar verememiştim. Gamzeleri var diye annem gamze olsun demişti ama ben istemedim. Sonunda daha önce düşündüklerimden İnci olsun dedim. Eşim de tamam dedi, annem ve kardeşlerim beğendi, babam pek beğenmedi. Şimdi alıştı herhalde ;)

Cumartesi çıktık hastaneden, ilk hafta annem yanımdaydı. O varken rahattı, gece onunla aynı odada kalıyor, hep ona bakıyor ben emzirmek için geliyordum. Annem gidince kayınvalidemler geldi uzaklardan. Ama sepeti ben kendi yatağımın yanına aldım ve geceleri ıh dese hemen başımı kaldırıp bakıyordum. Bir müddet sonra akşam ağlama seanslarımız başladı. Her akşam ya saat sekizde en geç onda ağlama krizleri tutuyordu. Gece 1 buçuğa kadar. O saate kadar sürekli emmek istiyordu, emiyor emiyor emiyor sonunda tüm emdiğini kusup uyuyor. Hatırlıyorum 20 günlüktü bebek mevlüdü yaptık. Ablamlar (görümce) geldi. Onlar da gördüler, doymuyor bu çocuk falan dedi ablam, az da olsa mama verdik yatmadan önce çay kaşığıyla ama hepsini kustu. Çünkü sorun doymamak değil, gaz sancıları dünyaya alışmaktı.

Gece en geç 3 buçuğa kadar uyumadığı olmuştu, o da bir kere. Genelde 1,5 sonra uyku. Akşam ağlama seanslarımız 3 ay kadar sürdü sanırım. İnci kimsede durmayan, doğduğundan beri insan seçen bir bebek oldu. Hani derler ya bebekler tanımaya başladıkları zaman seçer diye hayır efendim bizimki doğduğundan itibaren kimseye gitmedi babasından başka... Hala da çok insan seçiyor ilk etapda kimseye gitmiyor, alışınca gidiyor bir de çocuk varsa alışması çabuklaşıyor.

Doğumdan itibaren iki koca yıl, o kadar çabuk geçmiş gibi geliyor ki. Şimdi her duyduğunu tekrarlayan tatlı bir papağan. Hop hop zıp zıp yapmayı seven, koşarken kollarını öne uzatıp aşağı yukarı sallayan komik yaratık :) Anne kuzusu, baba kopyası...

Cuma, Şubat 09, 2007

Kötüyüm ben kötüyüm kötüyüm...

İnci hakkında yazacaklarımı kafamda torparlarken araya yine hastalık girdi ve malesef ben önce ondan bahsetmek zorunda kalıyorum. Kızıma bugün komşularla, yarın da annemlerle doğumgünü partisi yapacağız derken olan oldu ve iptal ettim. Bugün komşudaki güne pastamızla gidip küçük çaplı bir kutlama yaptık sadece...

İnci geçen hafta sonu cumartesi gecesi biraz ateşlenmişti ama pazargünü keyfi gayet yerindeydi. Hafif bir burun akıntısı ile atlatacağımızı düşünürken, salı gecesi tekrar ateşlendi, ateşi 38 dereceye yaklaştı, uykuda daha da artmasına fırsat vermeden gece paranox fitil verdim. Sabah olunca da baktım ki burun akıntısı yoğun, doktorunu aradım. Sonra da götürdüm doktor teyzesine, muayene oldu. Kulakları, boğazı iyi durumdaydı. Doktor sadece Peditus şurup ve serum fizyolojik verdi, evimize geldik. Ateşinin artması durumu için de Ibufen verdi ama o sadece gerekli olunca kullanılacak...

Eve geldikten sonra İnci ağlayıp durdu, atta atta, top havuju diye ve sonunda da midesinde ne var ne yok çıkarttı... Sadece sabah içtiği süt vardı zaten hiçbirşey yemiyor. Sonra sustu bir müddet iyi gibiydi sonra başladı acıyo kulak kulak demeye... Sağ kulağını tutup acıdığını anlatıyor. Şaşırdım, sabah doktor kulaklar iyi dedi. Öbürü de acıyor mu kızım diye soruyorum ııh iyi diyor. Acıyan için kulağın mı başın mı diyorum kulak diyor, ağlıyor, uyumaya çalışıp uyuyamıyor, aradım doktoru, anlattım, sabah baktım iyiydi kulakları yeni başlayan bir durum olabilir dedi. Önce gelin bakayım dedi sonra bugün ikinci sefer yapmayın, Klamoks antibiyotik alın başlayın 12 saatte bir ver dedi. Yarın mutlaka gel göreyim dedi. Hemen antibiyotiği aldırdım, komşum gitti aldı Allah razı olsun. Onu içip uyudu, yaklaşık 3 saat kadar ama yanında hep beni aradı, kesiksiz uyuyamadı. Uyanınca kulak acısı geçmişti ama çok keyifsizdi ve burnu da çok akıyordu. Neyse geceyi daha rahat geçirdik, yanımızda yattı, sonra yatağına koydum ama sürekli beni arıyor ve otur otur diye odasında otutturuyor.

Dün tekrar doktora götürdüm, baktı kulağına çok kızarmış dedi. Dün sabah bir şeyi yoktu kulağının bugün oldukça kızarmış, iyiki antibiyotiğe hemen başlamışız dedi. Bitene kadar kullanıp, kontrole gideceğiz. İyi olduysa aşımız var onu olacağız. Şimdilik biraz düzeldi, gözü açıldı denebilir. Yine de burnu akıyor ve burun damlasını damlatmak işkence, kendini oradan oraya atıyor damlattırmamak için. Şuruplarını ise bayıla bayıla içiyor, çok seviyor. Bari onları içiyor, yoksa ne yaparım bilmem.

Başlık olarak yazdığım, reklamlardaki mikrobun şarkısı... Biz çok seviyoruz bu şarkıyı İnci de söylüyor, kötüyüm diye reklam çıkınca, hemen de tırnaklarını ve ayaklarını anlatıyor. Çünkü el ve ayak tırnaklarını kestirmezse, ellerini yıkamazsa içine o mikroplardan gireceğini biliyor... :)

Cumartesi, Şubat 03, 2007

Top avuju


Yine ihmal ettim kızımın günlüğünü, top havuzundan başlayayım yazmaya. İki hafta önce arkadaşları Ikea'ya götürdüm. Bize arabayla çok yakın. Arkadaşlarımın da biri 1 yaşında diğeri de 2,5 yaşında oğulları var. 3 bızdıkla orayı gezdik, yemek yedik döndük.

Ikea'da alt katta çocukların bırakılabildiği bir yer var, güvenlikli bir bölüm, büyükçe de bir top havuzu yapmışlar içine. İnci bayram tatilindeyken küçük bir top havuzuna girdiği için biliyor, hep orayı seyretmek istedi, oradan ayrılmak istemedi. Oraya da 3 yaşından ve boyu 1.20 den kısaları almıyorlarmış. Hiç şansı yok yani :) Üst katı gezerken, top havuzu dediğinde aşağıda kızım inince bakarız dedim hep. Neyse eve döndük bir şekilde.

O günden sonra sürekli top avuju demeye başladı. Babası kızım nerde top havuzu götüreyim seni dediğinde cevap : aşağda aşağda
Bir de akıllı babası kuralım eve bir top havuzu demez mi, başladı bu sefer top avuju eve eve demeye...

Başka nerde top havuzu var onu da bilmiyorduk, sonunda geçen pazar Cevahir'e gittik. Orada varmış çok şükür, girip oynadı sonra çıktık. Atlı karıncaya bindik beraber, dönen bir iki şeye daha bindirdim ama sevmedi. Top havuzuna girdi rahatladık ama bitmedi sevdası hala top avuju deyip duruyor. Hatta dün yemeğini top havuzu duası yaparak yedirdim. Top havuzu duası nasıl mı? Aynen şöyle, ellerini açıyor, Allahım diyor, hava güzel olsun babası İnci'yi top havuzuna götürsün diyorum. Amin deyip ellerini yüzüne sürüyor :))) Bu durumda tekrar götürmek şart tabiki. Ben götürürüm onu, yakında ki bir alışveriş merkezinde daha var dediler...

Çarşamba, Ocak 10, 2007

Kelimelerden seçmeler...

emeçi - ekmek
tüpe - küpe
nüğmü - düğme
babacık - son moda baba :)
annem - bana da arada böyle hitap ediyor sadece :)
beçete - peçete
temijş - temiz
pis - kirli: Bu ara temizlik ve kirlilik olaylarına oldukça önem veriyor. Üzerine bir şey damlasa hemen çıka(r) çıka(r) diye çıkarttırıyor. Yemek yerken masasına bir şey damlasa hemen peçete ile siliyor. Elleri kirlenirse hemen siliyor... Güzel tabii temizlik, normaldir umarım büyüyüce abartıp titizlik hastası olmasın da, her gün kavga ederiz yoksa...

tavşaş - tavşan
kabulu - kaplumbağa

Cuma, Ocak 05, 2007

Bayram, öncesi ve sonrası

Geçen hafta çarşamba akşamı kızımın babaannesi ve dedesi memleketlerine döndüler. Onları çok özlüyoruz, artık babanne demeye de başladı. Perşembe günü doktora gittik, çok yoğun ve zor bir gün oldu. İnci de çok hırpalandı, kan verdi, ultrason çekildi. Keyfi yerine gelsin diye Şevval ablasını çağırdım, okula gitmeden oynadılar biraz.

Cuma günü çarşıya ve doktora gittik yine. Önce aldığım kazağı değiştirmek için mağazaya gittik beraber, gayet uslu durdu, aynada kendine bakındı, ben de bu arada kazağı geri verip yerine iki kazak alarak karlı bir alışveriş yaptım. Benim ne haddime ki boğazlı kazak almak, eskiden çok giyerdim, artık giyemiyorum, boğulacak gibi oluyorum, evler sıcak zaten, işyerindeki eski odam çok soğuktu o zamanlar... Ahh ahhh o buz gibi odayı bile özledim...

Neyse doktor öksürüğünün önemsiz olduğunu tekrarladı, ama İnciyi tatilde havuza sokma dedi, rahatladım. Akşama çok sevdiğimiz bir çift bize yemeğe gelecekti, eve dönüp İnci'yi uyutup yemek yaptım. Misafirlerimiz geldiler, İnci'yi sevmek için biraz da erken gelmişler :) A. amcası bol bol oynadı, B. teyzesi de oynamak istedi de amcayla arası daha iyi küçük hanımın. Oyuncaklar gelmiş ona, teyzeden bir mini bebek, amcadan da müzik çalıp gezinen bir böcek (uğur böceğine benziyor)

Misafirlerimiz ilerleyen saatlerde müzik çalıp çok ses çıkartan oyuncak almamak gerektiğini anladılar :)) Ben bir şey demeden kendileri söylediler :))) En güzel oyuncak sessiz sedasız olandır bence de... Çok geç saatlere kadar oturduk, sonra evlerine döndüler...

Cumartesi sabahı yola çıkacak olmamıza rağmen ben valiz hazırlamaya fırsat bulamadım, sabah kalkınca önce İnci'nin çantasını hazırladım. Soğuk olursa, sıcak olursa, hasta olursa, kirletirse vs vs her durumu düşünerek bir çanta hazırlandı, bir sürü eşya konuldu. Sonra kendi valizimizi hazırladım, onda da akşamları şunu giyersem, böyle şöyle olursa diye bir çok eşya koydum. Yüzde doksan eşofmanlarımla gezdiğim için, boşuna o kadar eşya koyduğumu dönünce anlamış oldum. :))

Ancak cumartesi öğlen yola çıkabildik, kaplıcası olan bir tatil köyüne gittik. Eşimle dönüşümlü olarak havuza gittik, İnci'yi götürmedim. Zaten iyi olsa da götürmezdim. Küçük çocukları çocuk havuzuna almıyorlar, yanına şişme bir havuz koymuşlar, onda oynasın diyorlar. Böyle bir şeyi kabul edemem, iki üç çocuk şişme havuza girecek, çişlerini yapıp oturacaklar, su devir daim yapmadan, leş gibi mikrop yuvası olacak. Nitekim yanından geçerken baktım da içinde bir çocuk vardı, su pisti....

Odadaki küvete oturttum küçük hanımı, orada oynadık. Oda çok sıcaktı zaten, üşünecek bir durum yoktu. Çarşamba günü de erkenden döndük, babasının işleri vardı.

Tatil boyunca doğru düzgün hiçbirşey yemedi. Evde zaten zor yediği için, lokantada hiç yemiyor... Zorlamıyoruz ama ne olacak nasıl düzelecek bilmiyorum...

Bayramda tatil yapınca, bayramdan gerçek anlamda hiçbir şey anlamıyor insan. İçim buruk bu yüzden biraz. Tatil iyi geçmesine rağmen eksiklik duyuyorum. Bu arada evle ilgilenemediğim için bir ton ev işi beni bekliyor. tonlarca çamaşır, ütü, temizlik... Kızım biraz daha büyüse de bana yardım etse :))

Dün buranın pazarı vardı, İnci ile beraber çıktım, mujş mujş diye tutturdu, baktım baktım hangi tezgahta gördü ya da benzetti bulamadım, bayağı bir ilerleyince buldum da aldım. Sonra onu komşuya bırakıp markete gittim. Bir ara anne diye ağlamış, dört günde unutmuş bizi diyor komşum. Bir ton işe rağmen öğleden sonra yattım uyudum kızımla ;)

Gece yatırdığımda da manni manni diye tutturdu, verdim eline bir mandalina, gittim yattım. Mandalinasını yedikten çok sonra uyudu, kalkıp üzerini örttüm. Geceleri sırf üzerini örtmek için o kadar çok kalkıyorum ki... Bebekken emzirmek için kalkıyordum ya da ağladığında şimdi de üzerini örtmek için kalkıyorum.. Eeee büyüdü de ne değişti :))

Şimdi uyandı, yanımda oynuyor, gidip kahvaltı edelim. Yine manni diye tutturdu.