Cumartesi, Şubat 10, 2007

İyiki doğdun birtanem, karakuzum...

2 yıl önce bugün miniminnacık, bol kıllı saçlı bir bebeği kızınız diye vermişlerdi kucağıma. Anestezi çok fazla uyku isteği yaptığı için tek isteğim uyumaktı, gözlerimi zor açıyordum, içimden alsalar da uyusam diye geçirmiştim. Gözlerimi açabildiğim kadar açıp neye benziyor diye baktığımda gözümün önüne ilk gelen annem (kayınvalidem) olmuştu. Gerçekten de aynı babası ve babaannesine benzedi minik kuşum.

Ne zaman doğmak isterse o zaman doğsun demiştim doktora, cumartesi günü son muayenede çarşamba alalım biz bunu dediğinde. Çarşamba kalp atışlarını dinlemeye gittiğimizde ebe hanım sizin ağrınız var dedi. Ben hissetmiyordum ama o gelmeye çalıyordu. Doktorumuzla konuştuk ve cuma sabahına doğum randevusu aldık hastaneden, beklemeyeceğini nereden bilelim. Gece 2 de sancı ile uyandım. Ne bu geliyor mu yoksa diye düşündüm, aylardır yaşamadığım bir sancı ara ara geliyordu. Kalktım duş aldım, giyindim, sancının aralıklarına baktım. Saat 3 oldu, sancı daha da sıklaştı. Babasını uyandırdım, geliyor sancım var dedim. Karda kışta bizi gece yarıları uğraştırmayın Nilüfer Hanım diyen doktoru aradım mahcup mahcup. Doktor Bey sancım var geliyor diye. Tamam hastaneyi ben ararım hemen gidin bir baksınlar dedi. Sabaha karşı 3 buçukta yola çıktık, Allahtan gündüz eşim arabaları siteden çıkarmaya çalışmış sonunda benimkini uygun bir yere çekebilmişti. Ana yollar açık olduğu için çok rahat bir şekilde ulaştık Alman Hastanesine. Evet Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçtik o karda kışta. Benim sancılarım da 10 dakikada bir geliyordu hatta daha da azalmıştı süre. İlk çocuğum olmasına rağmen gayet sakinmişim galiba...

Hastaneye varınca hemen odama aldılar. O zaman farkettim nişan da gelmiş. Sonra bir doktor geldi, muayene etti. Bebeğin geldiğini söyledi, doktorumuza tekrar haber verildi, ameliyathane hazırlandı. Benim sancılarım çok fazla arttı, bel fıtığı olduğumu bildiğimden sezeryanla doğuma çok önceden karar vermiştim. Bir an önce doktor gelsin alsın diye bekliyordum. Doktorum geldi, ama o gelmeden önce suyum da geldi. Doktor kendi de muayene etti ve yanlış hatırlamıyorsam 6 cm açılmış bunun daha 5-6 saati var falan dedi. Bana istersem normal doğum yapabileceğimi söyledi, ama sancılarım o kadar çokken ve 5-6 saat cümlesini duymuşken böyle bir tercih yapamazdım. Alın dedim. Belden olabilecek her türlü iğneden de korktuğum için epidural de tercih etmedim.

Bu arada eşim annemlere haber verdi. Ben ameliyathaneye girdiğimde artık sancıdan zangır zangır titriyordum. Korkudan titrediğimi sandılar. Uyudum ve uyandırıldım. İlk duyduğum çok haraketli bir kızınız oldu cümlesiydi. Sonra beni çıkardılar oradan kapıda eşimi ve babamı gördüm. Geçmiş olsun dedi babam, sağol dediğimi hatırlıyorum. Odada annem vardı. İkisi gelmişler Kocaeli'den yetişmişlerdi.

Sabaha karşı 5:45 de dünyaya geldi yavrum, doğmak istediği gün doğdu. 10 Şubat 2005 Perşembe. (Hicri 1 Muharrem 1426, yani hicri yılbaşı...) Açıkcası doğum yaklaşırken yapraklı takvime bakmış ve gönlümden kızımın mübarek bir günde doğmasını dilemiştim. Denk gelen ya hicri yılbaşıydı ya da aşure günü. Aşure günü için 40 haftayı doldurması gerekiyordu, ona dayanmaz belki ötekisinde doğsun diye dilemiştim. 38 hafta 6 günlükken doğdu, 3 kilo 695 gram.

Doğum sonrası uyanık olup konuşmama rağmen hep uyku istiyordum, gözlerimi zor açıyordum sanki üzerine balyozla bastırıyorlar gibiydi. Anestezinin bana etkisi böyle oluyor hep. Aşırı uyku isteği hemen ayılamama. Kızımın doğduğunu göremediğim için içim buruk ama şimdi belim için doktora gittiğimde iyiki sezeryan olmuş dediğinde biraz rahatlıyorum...

Ancak öğleden sonra kendime gelebildim, gözlerimi rahatlıkla açabildim. O zaman minik yavruma iyice baktım. Allahım o ne kıllı bir bebekti öyle, kulaklarında bile kıllar vardı. Düşer gider onlar dediler de rahatladım biraz. Epilasyon merkezlerinden çıkmayacak bu kız dedim babasına. :)

O gün yine öyle bir kar yağdı ki, arabalar yollara çıkamadı. Annemlerden başka hiçbir ziyaretçim olmadı. Kardeşlerim gelip döndüler, ilk yeğenlerini gördüler. Kardan kıştan kimse Avrupa yakasına geçip de ziyarete gelemedi. Babam da gitti, sadece annem kaldı yanımda. İlk torununu sevip durdu, onda unutmuşluk, bende acemilik. Bebek hemşiresi o kadar iyiydi ki, bebeği o giydirip altını değiştiriyor, bense sadece onun yardımıyla emziriyordum.

İlk günkü duygularımı tam hatırlayamıyorum, sanırım çok karışıktı. Endişe vardı, nasıl altını değiştireceğim, nasıl giydireceğim, doyuyor mu, gazı mı var, emerken çok acıyor vs vs... Anneydim, minicik bir yavrum vardı, mutluydum. Daha sonra minik meleğimi uyurken seyretmek en sevdiğim şey oldu. Hala da en çok uyurken seyretmeyi seviyorum, özellikle de kollarımda koynumda uyurken...

Tüm kayıtlarda bebek olarak geçti, ismine tam karar verememiştim. Gamzeleri var diye annem gamze olsun demişti ama ben istemedim. Sonunda daha önce düşündüklerimden İnci olsun dedim. Eşim de tamam dedi, annem ve kardeşlerim beğendi, babam pek beğenmedi. Şimdi alıştı herhalde ;)

Cumartesi çıktık hastaneden, ilk hafta annem yanımdaydı. O varken rahattı, gece onunla aynı odada kalıyor, hep ona bakıyor ben emzirmek için geliyordum. Annem gidince kayınvalidemler geldi uzaklardan. Ama sepeti ben kendi yatağımın yanına aldım ve geceleri ıh dese hemen başımı kaldırıp bakıyordum. Bir müddet sonra akşam ağlama seanslarımız başladı. Her akşam ya saat sekizde en geç onda ağlama krizleri tutuyordu. Gece 1 buçuğa kadar. O saate kadar sürekli emmek istiyordu, emiyor emiyor emiyor sonunda tüm emdiğini kusup uyuyor. Hatırlıyorum 20 günlüktü bebek mevlüdü yaptık. Ablamlar (görümce) geldi. Onlar da gördüler, doymuyor bu çocuk falan dedi ablam, az da olsa mama verdik yatmadan önce çay kaşığıyla ama hepsini kustu. Çünkü sorun doymamak değil, gaz sancıları dünyaya alışmaktı.

Gece en geç 3 buçuğa kadar uyumadığı olmuştu, o da bir kere. Genelde 1,5 sonra uyku. Akşam ağlama seanslarımız 3 ay kadar sürdü sanırım. İnci kimsede durmayan, doğduğundan beri insan seçen bir bebek oldu. Hani derler ya bebekler tanımaya başladıkları zaman seçer diye hayır efendim bizimki doğduğundan itibaren kimseye gitmedi babasından başka... Hala da çok insan seçiyor ilk etapda kimseye gitmiyor, alışınca gidiyor bir de çocuk varsa alışması çabuklaşıyor.

Doğumdan itibaren iki koca yıl, o kadar çabuk geçmiş gibi geliyor ki. Şimdi her duyduğunu tekrarlayan tatlı bir papağan. Hop hop zıp zıp yapmayı seven, koşarken kollarını öne uzatıp aşağı yukarı sallayan komik yaratık :) Anne kuzusu, baba kopyası...

4 yorum:

Adsız dedi ki...

canım,o kadar güzel yazmışsınki gözlerim doldu,oğlumu doğurduğum gün geldi aklıma.Allah'ın en büyük mucizesi onlar...doğum günü kutlu olsun çitlembiğin.Arkadaşın ve komşun yasemin...

Nilüfer dedi ki...

:) Teşekkür ederim Yasemincim, eksik bile oldu yazdıklarım...

Hulya dedi ki...

sevgili nilufer ve tatli inci,yeni yasin kutlu olsun,bende 4 subat 2005 te anne oldum,yazdiklarini okuyunca cok duygulandim,bendede dogum gunleri boyle hisler uyandiriyor,cok seviniyorum,mutlu yillar tekrardan

Nilüfer dedi ki...

Hülya çok teşekkürler, oğlun ile kızım yaşıtlar ne güzel :)