Çarşamba, Mart 28, 2007

Neler neler yaptık...

Geçenlerde havalar ısınır ısınmaz dört gün üst üste parka gittik. İnci artık kaydıraktan kendi kayıyor. Çok uygun yapılmış olduğu için merdivenlerinden çıkıyor, istediğine gidip kayıyor. Aşağıda bekleyip tutmama da gerek kalmıyor. 3. gün parkta kovasına kum doldurup oynayan bir kız gördü. Senin de kovan var kızım evde unuttuk yarın getiririz oynarsın şeklinde konuştum. Bir müddet sonra o kız beraber oynamak için İnci'yi yanına çağırdı, hadi kızım git sen de oyna ısrarlarımıza rağmen bizimki gitmedi ve takılmış plak gibi evde var, evde var deyip durdu. Ertesi gün kahvaltıdan sonra bir baktım, gitmiş oyuncak sandığının dibinden kovasını küreğini çıkarmış, geldi yanıma parka didooş parka didooş dedi. Peşine de yemek yedim, yemek yedim diye ekledi. Kahvaltısını yaptı ya :) Mecburen giyindik yine parka gittik. Biraz kovasıyla toprakla oynadı, biraz kaydı geldik. O akşam hava çok güzeldi. Apartmanın ve sitenin kız çocukları okuldan çıktıktan sonra dışarıya çıkmışlar hava kararsa bile oynuyorlardı. Ben de İnci ile çıktım. Ablalarıyla olmak çok hoşuna gidiyor. Biraz onları seyretti, biraz oyunlarına katılmaya çalıştı. Onu tanıyan iki ablasıyla kutu kutu pense oynadı. O kadar mutluydu ki eve gelmek istemedi. Ablaları o eve girsin diye hepimiz eve giriyoruz diye oyun yaptılar ve saklandılar. İnci de inandı ve girdi. Akşamına da hapşu hapşu burun akıntısı başladı. Ne zaman dışarılara çıksak nezle oluyor ya alerjisi mi var acaba diye düşünüyorum...

Ertesi gün o nezle olunca bir yere çıkarmadım. Zaten çok naz yapıyor, anne siiil sümüüük diye bağırıyor sürekli... Gittim çiçekciden 4 tane çuha çiçeği aldım. Minicik kapalı balkonumuzda kızımla beraber ektik. Balkona gazete kağıtlarını serdim, üzerine çiçekleri o yerleştirdi. Saksıya toğrağı koyup çiçekleri ona anlata anlata ektim. Sonra su verdi, suladık. Çok hoşuna gitti, çiçekler için acıkmış acıkmış diyor. :) Sonra evdeki diğer salon çiçeklerimi banyoya götürdüm yıkadım. Ağaç gibi olmuş bir benjaminim var, iyi baktığımız. Onların da yıkanmaya ihtiyacı olduğunu söyledim. Tüm yaptıklarımız çok hoşuna gitti. Pazartesi de bir iki çiçeğin saksını değiştirdik beraber, o suladı çiçekleri.


Cumartesi günü sabahtan benim bir işim vardı, o babasıyla kaldı. Tam ben döndüğümde arabaya biniyorlardı. Babası işim var, sen al gezin biraz dedi, onu götürmekten vazgeçti. Ben de onu aldım arabaya bindik, nereye gitsem diye düşünürken aklıma komşuların Ümraniye Carrefour'un çocuk oyun alanının iyi olduğunu söyledikleri geldi. Oraya götürdüm. Önce biraz gezdik, ona oyuncak kızlı bir sırt çantası aldım. Sonra üst kata oyun alanına çıktık. Gerçekten çok büyükmüş. Önce trene bindi, kendi gibi bir kızın yanına oturttum, o kızın annesi de arkalarına oturdu. Hiç ağlamadı, ben dışardan el salladım. Sonra atlı karıncanın yanına gittik, hangisine binmek istersin diye sordum, araba dedi. Arabaya bindi. Ben de yanında dikildim, arabanın direksiyonuyla oynaya oynaya döndük. Keyifliydi, sonra başka bir dönen araba grubuna binmek istedi. Onlar havaya kalkıp dönüyorlardı, ben de bindirdim, çünkü onun kadar bir kız zevkle binmişti. Yanda durup el salladım yarısında yaygarayı bastı. Durdurdular aldım. Sonra çarpışan arabalara bindik. İlk bir kaç çarpışmada suratı büzdü, eyvah dedim, hemen boş alanlara kaçtım. Kaçıyoruz kaçıyoruz, diyerek, hadi gidelim ablalara çarpalım vs. vs. neşeli bir hava yakalayarak onun da keyfini yerine getirdim, sonra çok hoşuna gitti. Sonra tek bir jetonumuz kalmıştı, onunla da tekrar trene bindireyim dedim. Bir kızın yanına oturttum ben yine dışardan el salladım ama bu sefer ağladı. Demek ki arkasında oturmak lazımmış. Oranın da üst katına başka bir oyun alanı yapmışlar, 4 yaş üstü için yazıyordu. Büyük bir asma kat. Çıkmadım ama sanırım güzeldi, top havuzu ve kaydırak gibi şeyler varmış... Bir gün komşumun çocuklarını alıp gidersem, ablasıyla oraya girebilir diye düşündüm.

Dün de beraber gezmeğe gittik. Gittiğimiz yerde biri 3 yaşında erkek, diğeri 5 yaşında kız olmak üzere iki kardeş vardı. Çok güzel oynadılar. Çünkü o iki kardeş oyuncaklarını İnci ile paylaştılar ve ona hiç zarar verecek haraket yapmadılar. Güzel bir gün geçirdik, ben de sevip özlediklerimle görüşmüş oldum. Dönerken arabada uyudu, eve çıkartırken de uyanmadı ve öğlen uykusunu akşam üstü yapıp gece yine geç yattı. Hala da uyuyor...
Bugün için de bir şeyler düşünüyorum bakalım, şimdi bilgisayarı kapatıp işlerimi bitirirsem, öğleden sonra onunla yine bir yerlere gidebiliriz... :)

Pazar, Mart 25, 2007

Sobe : Memnun kalıp/kalmadığımız ürünler

Vildan bizi İnci'ye alıp da memnun kaldığımız veya kalmadığımız ürünler konusunda sobelemiş. Ben de fırsatım varken şimdi yazayım.

İlk olarak, fotoğraftakine benzer Graco travel system bebek arabası almıştık. Doğmadan önce aldık, sonra pişman olduk. Kalitesinden yana bir sorun yoktu. Sorun bizim bebekteydi. Hiç binmedi denebilir. 7 Kilo veya 7 aylık olana kadar arkadaşın ödünç verdiği kanguruda gezdi. Ayrıca bebek arabası bana çok ağır geldi. Giriş üstü 1. katta oturmamıza rağmen onu merdivenlerden indirip çıkarmak çok zordu. Zaten bel fıtığım var.




Ben de Ankara'ya gittiğimizde internetten bebekmarket'ten Chicco Caddy Puset aldım. Çok memnunum, hala kullanıyoruz.





İstanbul'a evimize dönünce kızıma bir oto koltuğu aldım. Ona güzelce koltukta oturması gerektiğini anlatım. Komşumuzun ikizlerini oto koltuklarında oturur görmesinin de çok büyük faydası oldu. Şimdi koltuğunu çok seviyor, beraber gezmeğe gidiyoruz. Gerçi uzun yolda huysuzlanıyor ama olsun, onun da benim de olmazsa olmazım. Koltuğu benim arabamda olduğu için babasının arabasına yalnız oturmuyor. Chicco Zenith marka koltuğu da internetten e-bebek'ten aldım.


Mama sandalyesini de İnci oldukça küçükken aldım ve çok memnunum hala kullanıyoruz. Stork'un, onu da e-bebek'ten aldım. Şimdi ön tablasını çıkarttık, sandalye olarak kullanıyoruz.





İnci'nin birinci yaş doğumgünü pastasının üzerinde görülen o cüceler var ya işte bunlar bizim hayatımızı kurtardı. :)) O cücelerle o kadar oynadı ki anlatamam. Cüceler kovalara mı girmedi, banyoya mı girmedi, yemek mi yemedi. Eskisi kadar hevesi yok ama ara sıra oynuyor.



Yine bir yaşındayken fotoğraftaki kovaları aldık. Hem kule oluyorlar hem de içiçe geçiyorlar. Onu çok sevdi hala oynuyor. İlk zamanlar biz kule yapardık o yıkardı, sonraları kendi başına kule yapmaya başladı. İyiki almışız dedik... Halkalar, şekilleri yerlerinden geçirme oyuncağı gibi şeyler var, memnun kaldığımız.



Şu anda legolar var, çok oynadığı. Bebekleri var vazgeçemediği, bir yere giderken hep yanında götürdüğü...


Bir de üzerinde Bruin ayı ve arkadaşları olan renkli haraketli piyanosu var. 3 aylıkken almıştım. Eşim sen kendine alıyorsun demişti ama yaşını doldurmadan oynamaya başladı ve hala da vazgeçilmezleri arasında.


Sonra yine Ankara'da ona fincan seti aldım. O zamandan beri oynuyor. Şimdi yenileri de hediye geldi. Bir de ütü aldım. Kız çocuklarını oyalamak için ideal oyuncaklar, gerçi bu aralar mutfakta gerçekleriyle oynuyor. Cezveler, kaşıklar, süzgeçler vs...



Fotoğrafları olmayan kitaplarımız var. Kitaplarımızı ayrıca bir yazı olarak hazırlayacağım. İlk kitaplarını İnci 11 aylıkken almıştım. Pıtırcık serisi ve Paticik serisi. Sonra bir çok kitap aldım ve hala da alıyorum. Hepsinden çok memnunuz. Ama ilk aldıklarımızın yeri bir başka. Akşamları tüm kitapları sırayla getirip okutuyor, biri bitince bana dur otur sakın kalkma diyor ve ikincisini kitaplıktan alıp getiriyor. Bir müddet sonra ben çok sıkılıyorum ama kurtuluşum yok.


Ben de annelog ve Ateş'in annesini sobeliyorum. Bakalım nelerden memnun kalmışlar. :)

Etkileşimler

Kızımı kendi düşüncelerime göre yetiştiriyorum ve bazen benim öğretmek istemediğim, yanlış bulduğum şeyleri dışarıda görebiliyor. En basitinden bir kaç örnek verebilirim.

Bir çocuk sağa sola çarpıp, düşüp canını acıttığı zaman gidip çarptığı nesneye vururlar, bu mu canını acıttı vs. diyerek. Ben bu olayı hiç doğru bulmuyorum ve asla da yapmadım. İleride belki bir çocuk canını yakacak, ne yani o zaman da gidip o çocuğa mı vurulacak. Senin canını yakanın sen de canını yak mantığının özü bence bu. Neyse işte İnci'nin canı acıdığında gel öpeyim geçer şimdi şeklinde yaklaştım. Biraz daha dikkatli olmasını söyledim. Benim yapmadığım bu davranış biçimini ismi lazım değil bir büyüğümüz yapmaya kalktı. Hemen engelledim. Ama ben yanlarında olmayabilirdim de...

İkinci olay da hayvanlarla korkutmak. Kızımı asla bir hayvanla korkutmadım. Onları çok seviyor ve hepsini sevsin istiyorum. Hatta masallardaki kurtlardan da korkmasın diye masalları ona göre anlatıyorum. Şu masallardaki cadı, büyücü, sihir yapanlar gibi şeylere de hastayım zaten; onlardan da bahsetmiyorum. Dün dışarıda bahçedeydi ve içeri girmek istemiyordu. Ben konuşarak ikna etmeye çalışırken büyük biri köpekler geliyor diye korkuttu. Söyleyiş tarzından korkulacak bir şey diye düşünüp hemen içeri girdi. Bir de bu aralar zaten çok şeye korktum diyor. Ben de bozuldum tabi.

Açıkcası kendi annem babam bile olsa benim istemediğim bir davranış örneği kızıma sergilendiğinde çok bozuluyorum. Eşim de yanlış bir ifade kullandığında hemen uyarıyorum. Mutlaka dışarıdan etkileşimler olacak herkesi uyaramam ve bunları engelleyemem. Bilemiyorum bazı konularda ben mi çok katıyım, ilerde daha da sosyalleştikçe, kreşe gittiğinde neler yaşayacağız bakalım... Olan benim sinirlerime olacak sanırım. :)

Cumartesi, Mart 17, 2007

Bulamadıklarım...

Geçenlerde telefonu nereye koyduğumu unuttum, arıyordum. İnci'ye "Kızım telefonu bulamıyorum nerede acaba?" dedim. Beni aldı depoya götürdü. Kapısı kapalıydı, açtım baktım gerçekten de telefon çamaşır makinasının üzerindeydi. Bir müddet önce çamaşırları çamaşır makinasına atarken telefonla da konuşmuştum. Makinanın üzerine koymuşum. İnci'de makinaya çamaşr atarken yanımdaydı, bana yardım ediyordu. O kadar dikkatli ki, hiçbir şey gözünden kaçmıyor.

Geçen akşam da Pattex yapıştırıcıyı arıyordum, küçük bir tüp. Saatimin kayışını, İnci'nin piyanosunun filini ve yazı tahtasının altını yapıştıracaktım. Kitaplığa bakındım göremedim, nerede acaba nereye koyduk diye sesli hem düşünüp hem de onunla konuşuyordum. Bana kitaplıkta olduğunu orada orada diye söyledi. Yok dedim, ısrar etti. Bir daha baktım, gerçekten de görememişim önüne bir şey gelmiş, oradaymış. İnci, sehpaya çıkıp kitaplığı çok karıştırdığı için bilmediği yok. :)

Artık bulamadıklarımı hep İnci'ye soruyorum, o herşeyin nerede olduğunu çok iyi biliyor. ;)

Perşembe, Mart 15, 2007

Bağırmadan ve dövmeden çocuk yetiştirmek...

Bugün D&R'ın web sitesinden aldığım kitaplarım geldi. Geçenlerde bulunduğum bir toplulukta, okul çağında çocukları olan bir arkadaş bu kitaptan çok faydalandığını söyledi. Internette biraz araştırma yaptım ve almaya karar verdim. Kitabı biraz inceledim, faydalı bilgiler var. Akşam detaylı okuyacağım.

Malum 2 yaş sendromu yaşıyoruz. Çocuğuma bağırıp çağırmadan terbiye etmek istiyorum. Bazen çok sinirleniyorum ve öfkemi kontrol etmede çok zorluk çekiyorum. Bağırma konusunda bazen kendimi kaybedebiliyorum ve sesim yükseliyor. Çocuğum benden bağırmayı, gidip başka çocuklara veya bana aynı şekilde davranırsa, kendimi affetmem.

Bu kitap çok güzel, okumasi ve uygulaması çok rahat. Klasik kitaplar gibi değil. Karşılaştığımız her sorun bir başlık altında ele alınmış. Kitap bunlardan oluşuyor. Mesela, uyumama, yemek yememe, yemekle oyun oynama, huysuzluk krizi, aklınıza ne gelirse... Sorunun sebebi, yapılmaması gerekenler, neler yapılması gerektiği ve örnek bir çözüm hikayesi.


Bu kitabı almaya öylesine karar verdim. Çok satılanlar listesindeydi, bunun da faydalı olacağını düşünüyorum. Şöyle bir göz gezdirdim, hoşuma gitti. Her iki kitabı da okuyup, uygulamaya başlayınca daha detaylı yorumlarımı yazarım.

Anne Kucak

İnci'nin en çok söylediği cümlelerin başında "anne kucak" ve "anne kalk" geliyor. Bunların haricinde herşeyi konuşuyor, dört beş kelimeli devrik cümleler kuruyor. Söyledikleri ve yaptıklarıyla bizi sürekli güldürüyor.

Benim oturmama hiç tahammülü yok, akşamları rahat vermiyor, eğer bir şey istiyorsa bıktırana kadar anne kalk diyor, o yüzden bu kelimeden oldukça sıkıldım.

Kendini sevdirmek istediğinde de sarılıp; "bebeğim", "kujum", "böceğim" diyor. Ben de peşinden tekrar ediyorum, bebeğim, kuzum, böceğim, canım diye... Sürekli seviliyor zaten ama eğer bir şeye kızdıysam zorla üstüme çıkıp sarılıp bu şekilde kendini sevdiriyor. Bu ara küçük hanım şımarıklık belirtileri de gösteriyor. Gittiğimiz ortamlarda da sevilince hemen dili ağzından dışarıya çıkıp oralarda geziniveriyor.

Yeme içmeyle, banyoda başını yıkamayla ve de saçlarını taramayla ilgili sorunlarımız var.

İştahsızlık başlıca problemimiz. Sonunda uzman bir doktora götürebilirim. Çünkü doğruları yaptım olmadı, yanlışları yaptım olmadı, artık ne yapacağımı bilemiyorum.

Banyo yaptırırken en son başını yıkıyorum. Başa gelene kadar herşey iyi gidiyor ama iş başa gelince kıyamet kopuyor. Yüzünden sular akmasından çok rahatsız oluyor, panikliyor sanki. Başını geriye doğru kaldırırsa akmayacağını anlattım ama yapmıyor.
Saçları dalgalı olduğu için en rahat banyodan sonra taranıyor, güzelce tarayıp kurutuyoruz. Onun dışında asla taratmıyor. Ne kadar canını yakmayacağımı söylesem de kendini sağa sola attığı için tarak takılıyor ve canı acıyor. Zaten saçlar birbirlerine öyle dolanıyor ki çocuk haklı.

Öyle nazlı bir çocuk oldu ki, şaşırıyorum. Ay acıyor, itti, vurdu vs vs... Başka çocuklarla beraber olunca çok fazla itilip kakılabiliyor. O da daha ortada bir şey yokken kendini çekiyor.