Çarşamba, Şubat 28, 2007

Şaka Şaka

Kızım bana bu sabah gerçek bir şaka yaptı. Beni gerçekten şaşırttı. Olayı tam olarak yazmak biraz abes olacak ama bilinçli bir şaka yapması bence önemli bir gelişme.

Malesef geceleri bize bez yetmiyor, birçok sabah karnı veya iç çamaşırı ıslanmış olarak kalkabiliyor. Prima kullanmama rağmen bez ortasından bile çamaşıra sızdırabiliyor. Ben de sabahları duruma göre İnci'yi ya tam soyup ya da yarım soyup yıkıyorum. Sonra banyo'da duran yarım yıkama havlusuna sarıp çıkartıyorum. Bu sabah da öyle yaptım. Yıkadım, sardım, çıkartıp babasının yanına yatırdım. Bekle beni hemen bez getiriyorum sakın yatağıma çiş yapma, işeme kızım dedim. (Bu tabirleri kullanıyorum, yazdım kusura bakmayın) Bezi aldım geldim, bana "işedi işedi" dedi. Ben bozulmuş bir durumda gerçekten mi diye hemen havlusunu altını kontrol ederken bana şaka şaka demez mi? Yine de kontrol ettim, yapmamış. Sen bana şaka mı yaptın diye güldüm ona, o da güldü. Sonra bezini bağladım.

Aslında İnci, küçük tuvaletini yaptığını önceleri hiç bilmiyordu, geçenlerde bir gün benzer bir durumda altı açık koridorda dururken, ben yine bekle bez alıyorum demiştim. Döndüğümde bana işedi diyerek durduğu yere yaptığını gösterdi. Hem kullandığı kelimeye, hem de bilmesine çok şaşırdım. Anladım ki kızım artık küçük tuvaletini biliyor. Eyleme o kelimeyi kullandığı için madem bu şekilde biliyor diye ben de daha sonra o kelimeyi kullandım.

Salı, Şubat 20, 2007

Nişan

16 Şubatta kızımın Raşit Ağabey'inin Bursa'daki nişanına gittik. Son dakikaya kadar gidememe ihtimalimiz olduğu için cuma akşamı olan nişana, cuma günü öğleden sonra çıkıp gidebildik. Vapurla geçmek denince İnci hemen martıları hatırlıyor, onlara ekmek atmaktan bahsediyor. Giderken yine martılara baktık. İnci'ye nasıl ses çıkartıyor martılar dediğimizde birebir taklitlerini yaptı ve bizi güldürdü. Gerçeken martıların o garip sesini çıkartıyor.

Bursa'da nişan için eşimin memleketinden ağabeyi ve ablası da gelmişti. Abimin çocukları Kaan ve Orkun'un geleceğini bilmiyorduk, onları görünce hepimize süpriz oldu. Özellikle İnci bayıldı. Kaan Ağabey'inden bir dakika ayrılmadı. Orkun Ağabey'i sürekli bilgisayar başında oyun oynuyordu ama ergenlik krizleri azaldığı için bu sefer onunla da iletişim kurabildi. Artık Kaan ve Orkun ikisinden de bahsediyor ve Orkun'un bilgisayar başında ne yaptığını anlatıyor. Amcası, yengesi ve çocukları olarak onları artık iyice tanıyor, seviyor ve anlatabiliyor.

Babaannesi ona güzel bir elbise göndermiş, nişana giderken onu giydirdim. Elbisenin boyuna asılan bir çantası var, onu çok sevdi. Nişan oldukça güzeldi, başından sonuna göbek atıldı. İnci'de biraz kenarda oynadı sonra o gürültüde uyudu. Sanırım yol yorgunluğu oldu yoksa gece 12'den önce uyumaz. Onu bebek arabasına yatırdık, sonuna doğru uyandı, oturduğu yerden bizi seyretti. gayet sakin ve rahat bir gece geçirdik.

Akrabalarla geçen güzel bir haftasonu oldu, hava çok soğuk olduğu için biz çocuklarla kapalı mekan gezdik. Asmerkez'de bir yerde top havuzu varmış. İnci'nin ağzından tophavuzu halen düşmediği için onu oraya götürdük. 5 dakika kadar girdi, ona göre değildi, çıktı.

Pazar günü geç saatte döndüğümüz için yol boyunca uyudu.

Pazartesi, Şubat 12, 2007

Cumartesi, Şubat 10, 2007

İyiki doğdun birtanem, karakuzum...

2 yıl önce bugün miniminnacık, bol kıllı saçlı bir bebeği kızınız diye vermişlerdi kucağıma. Anestezi çok fazla uyku isteği yaptığı için tek isteğim uyumaktı, gözlerimi zor açıyordum, içimden alsalar da uyusam diye geçirmiştim. Gözlerimi açabildiğim kadar açıp neye benziyor diye baktığımda gözümün önüne ilk gelen annem (kayınvalidem) olmuştu. Gerçekten de aynı babası ve babaannesine benzedi minik kuşum.

Ne zaman doğmak isterse o zaman doğsun demiştim doktora, cumartesi günü son muayenede çarşamba alalım biz bunu dediğinde. Çarşamba kalp atışlarını dinlemeye gittiğimizde ebe hanım sizin ağrınız var dedi. Ben hissetmiyordum ama o gelmeye çalıyordu. Doktorumuzla konuştuk ve cuma sabahına doğum randevusu aldık hastaneden, beklemeyeceğini nereden bilelim. Gece 2 de sancı ile uyandım. Ne bu geliyor mu yoksa diye düşündüm, aylardır yaşamadığım bir sancı ara ara geliyordu. Kalktım duş aldım, giyindim, sancının aralıklarına baktım. Saat 3 oldu, sancı daha da sıklaştı. Babasını uyandırdım, geliyor sancım var dedim. Karda kışta bizi gece yarıları uğraştırmayın Nilüfer Hanım diyen doktoru aradım mahcup mahcup. Doktor Bey sancım var geliyor diye. Tamam hastaneyi ben ararım hemen gidin bir baksınlar dedi. Sabaha karşı 3 buçukta yola çıktık, Allahtan gündüz eşim arabaları siteden çıkarmaya çalışmış sonunda benimkini uygun bir yere çekebilmişti. Ana yollar açık olduğu için çok rahat bir şekilde ulaştık Alman Hastanesine. Evet Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçtik o karda kışta. Benim sancılarım da 10 dakikada bir geliyordu hatta daha da azalmıştı süre. İlk çocuğum olmasına rağmen gayet sakinmişim galiba...

Hastaneye varınca hemen odama aldılar. O zaman farkettim nişan da gelmiş. Sonra bir doktor geldi, muayene etti. Bebeğin geldiğini söyledi, doktorumuza tekrar haber verildi, ameliyathane hazırlandı. Benim sancılarım çok fazla arttı, bel fıtığı olduğumu bildiğimden sezeryanla doğuma çok önceden karar vermiştim. Bir an önce doktor gelsin alsın diye bekliyordum. Doktorum geldi, ama o gelmeden önce suyum da geldi. Doktor kendi de muayene etti ve yanlış hatırlamıyorsam 6 cm açılmış bunun daha 5-6 saati var falan dedi. Bana istersem normal doğum yapabileceğimi söyledi, ama sancılarım o kadar çokken ve 5-6 saat cümlesini duymuşken böyle bir tercih yapamazdım. Alın dedim. Belden olabilecek her türlü iğneden de korktuğum için epidural de tercih etmedim.

Bu arada eşim annemlere haber verdi. Ben ameliyathaneye girdiğimde artık sancıdan zangır zangır titriyordum. Korkudan titrediğimi sandılar. Uyudum ve uyandırıldım. İlk duyduğum çok haraketli bir kızınız oldu cümlesiydi. Sonra beni çıkardılar oradan kapıda eşimi ve babamı gördüm. Geçmiş olsun dedi babam, sağol dediğimi hatırlıyorum. Odada annem vardı. İkisi gelmişler Kocaeli'den yetişmişlerdi.

Sabaha karşı 5:45 de dünyaya geldi yavrum, doğmak istediği gün doğdu. 10 Şubat 2005 Perşembe. (Hicri 1 Muharrem 1426, yani hicri yılbaşı...) Açıkcası doğum yaklaşırken yapraklı takvime bakmış ve gönlümden kızımın mübarek bir günde doğmasını dilemiştim. Denk gelen ya hicri yılbaşıydı ya da aşure günü. Aşure günü için 40 haftayı doldurması gerekiyordu, ona dayanmaz belki ötekisinde doğsun diye dilemiştim. 38 hafta 6 günlükken doğdu, 3 kilo 695 gram.

Doğum sonrası uyanık olup konuşmama rağmen hep uyku istiyordum, gözlerimi zor açıyordum sanki üzerine balyozla bastırıyorlar gibiydi. Anestezinin bana etkisi böyle oluyor hep. Aşırı uyku isteği hemen ayılamama. Kızımın doğduğunu göremediğim için içim buruk ama şimdi belim için doktora gittiğimde iyiki sezeryan olmuş dediğinde biraz rahatlıyorum...

Ancak öğleden sonra kendime gelebildim, gözlerimi rahatlıkla açabildim. O zaman minik yavruma iyice baktım. Allahım o ne kıllı bir bebekti öyle, kulaklarında bile kıllar vardı. Düşer gider onlar dediler de rahatladım biraz. Epilasyon merkezlerinden çıkmayacak bu kız dedim babasına. :)

O gün yine öyle bir kar yağdı ki, arabalar yollara çıkamadı. Annemlerden başka hiçbir ziyaretçim olmadı. Kardeşlerim gelip döndüler, ilk yeğenlerini gördüler. Kardan kıştan kimse Avrupa yakasına geçip de ziyarete gelemedi. Babam da gitti, sadece annem kaldı yanımda. İlk torununu sevip durdu, onda unutmuşluk, bende acemilik. Bebek hemşiresi o kadar iyiydi ki, bebeği o giydirip altını değiştiriyor, bense sadece onun yardımıyla emziriyordum.

İlk günkü duygularımı tam hatırlayamıyorum, sanırım çok karışıktı. Endişe vardı, nasıl altını değiştireceğim, nasıl giydireceğim, doyuyor mu, gazı mı var, emerken çok acıyor vs vs... Anneydim, minicik bir yavrum vardı, mutluydum. Daha sonra minik meleğimi uyurken seyretmek en sevdiğim şey oldu. Hala da en çok uyurken seyretmeyi seviyorum, özellikle de kollarımda koynumda uyurken...

Tüm kayıtlarda bebek olarak geçti, ismine tam karar verememiştim. Gamzeleri var diye annem gamze olsun demişti ama ben istemedim. Sonunda daha önce düşündüklerimden İnci olsun dedim. Eşim de tamam dedi, annem ve kardeşlerim beğendi, babam pek beğenmedi. Şimdi alıştı herhalde ;)

Cumartesi çıktık hastaneden, ilk hafta annem yanımdaydı. O varken rahattı, gece onunla aynı odada kalıyor, hep ona bakıyor ben emzirmek için geliyordum. Annem gidince kayınvalidemler geldi uzaklardan. Ama sepeti ben kendi yatağımın yanına aldım ve geceleri ıh dese hemen başımı kaldırıp bakıyordum. Bir müddet sonra akşam ağlama seanslarımız başladı. Her akşam ya saat sekizde en geç onda ağlama krizleri tutuyordu. Gece 1 buçuğa kadar. O saate kadar sürekli emmek istiyordu, emiyor emiyor emiyor sonunda tüm emdiğini kusup uyuyor. Hatırlıyorum 20 günlüktü bebek mevlüdü yaptık. Ablamlar (görümce) geldi. Onlar da gördüler, doymuyor bu çocuk falan dedi ablam, az da olsa mama verdik yatmadan önce çay kaşığıyla ama hepsini kustu. Çünkü sorun doymamak değil, gaz sancıları dünyaya alışmaktı.

Gece en geç 3 buçuğa kadar uyumadığı olmuştu, o da bir kere. Genelde 1,5 sonra uyku. Akşam ağlama seanslarımız 3 ay kadar sürdü sanırım. İnci kimsede durmayan, doğduğundan beri insan seçen bir bebek oldu. Hani derler ya bebekler tanımaya başladıkları zaman seçer diye hayır efendim bizimki doğduğundan itibaren kimseye gitmedi babasından başka... Hala da çok insan seçiyor ilk etapda kimseye gitmiyor, alışınca gidiyor bir de çocuk varsa alışması çabuklaşıyor.

Doğumdan itibaren iki koca yıl, o kadar çabuk geçmiş gibi geliyor ki. Şimdi her duyduğunu tekrarlayan tatlı bir papağan. Hop hop zıp zıp yapmayı seven, koşarken kollarını öne uzatıp aşağı yukarı sallayan komik yaratık :) Anne kuzusu, baba kopyası...

Cuma, Şubat 09, 2007

Kötüyüm ben kötüyüm kötüyüm...

İnci hakkında yazacaklarımı kafamda torparlarken araya yine hastalık girdi ve malesef ben önce ondan bahsetmek zorunda kalıyorum. Kızıma bugün komşularla, yarın da annemlerle doğumgünü partisi yapacağız derken olan oldu ve iptal ettim. Bugün komşudaki güne pastamızla gidip küçük çaplı bir kutlama yaptık sadece...

İnci geçen hafta sonu cumartesi gecesi biraz ateşlenmişti ama pazargünü keyfi gayet yerindeydi. Hafif bir burun akıntısı ile atlatacağımızı düşünürken, salı gecesi tekrar ateşlendi, ateşi 38 dereceye yaklaştı, uykuda daha da artmasına fırsat vermeden gece paranox fitil verdim. Sabah olunca da baktım ki burun akıntısı yoğun, doktorunu aradım. Sonra da götürdüm doktor teyzesine, muayene oldu. Kulakları, boğazı iyi durumdaydı. Doktor sadece Peditus şurup ve serum fizyolojik verdi, evimize geldik. Ateşinin artması durumu için de Ibufen verdi ama o sadece gerekli olunca kullanılacak...

Eve geldikten sonra İnci ağlayıp durdu, atta atta, top havuju diye ve sonunda da midesinde ne var ne yok çıkarttı... Sadece sabah içtiği süt vardı zaten hiçbirşey yemiyor. Sonra sustu bir müddet iyi gibiydi sonra başladı acıyo kulak kulak demeye... Sağ kulağını tutup acıdığını anlatıyor. Şaşırdım, sabah doktor kulaklar iyi dedi. Öbürü de acıyor mu kızım diye soruyorum ııh iyi diyor. Acıyan için kulağın mı başın mı diyorum kulak diyor, ağlıyor, uyumaya çalışıp uyuyamıyor, aradım doktoru, anlattım, sabah baktım iyiydi kulakları yeni başlayan bir durum olabilir dedi. Önce gelin bakayım dedi sonra bugün ikinci sefer yapmayın, Klamoks antibiyotik alın başlayın 12 saatte bir ver dedi. Yarın mutlaka gel göreyim dedi. Hemen antibiyotiği aldırdım, komşum gitti aldı Allah razı olsun. Onu içip uyudu, yaklaşık 3 saat kadar ama yanında hep beni aradı, kesiksiz uyuyamadı. Uyanınca kulak acısı geçmişti ama çok keyifsizdi ve burnu da çok akıyordu. Neyse geceyi daha rahat geçirdik, yanımızda yattı, sonra yatağına koydum ama sürekli beni arıyor ve otur otur diye odasında otutturuyor.

Dün tekrar doktora götürdüm, baktı kulağına çok kızarmış dedi. Dün sabah bir şeyi yoktu kulağının bugün oldukça kızarmış, iyiki antibiyotiğe hemen başlamışız dedi. Bitene kadar kullanıp, kontrole gideceğiz. İyi olduysa aşımız var onu olacağız. Şimdilik biraz düzeldi, gözü açıldı denebilir. Yine de burnu akıyor ve burun damlasını damlatmak işkence, kendini oradan oraya atıyor damlattırmamak için. Şuruplarını ise bayıla bayıla içiyor, çok seviyor. Bari onları içiyor, yoksa ne yaparım bilmem.

Başlık olarak yazdığım, reklamlardaki mikrobun şarkısı... Biz çok seviyoruz bu şarkıyı İnci de söylüyor, kötüyüm diye reklam çıkınca, hemen de tırnaklarını ve ayaklarını anlatıyor. Çünkü el ve ayak tırnaklarını kestirmezse, ellerini yıkamazsa içine o mikroplardan gireceğini biliyor... :)

Cumartesi, Şubat 03, 2007

Top avuju


Yine ihmal ettim kızımın günlüğünü, top havuzundan başlayayım yazmaya. İki hafta önce arkadaşları Ikea'ya götürdüm. Bize arabayla çok yakın. Arkadaşlarımın da biri 1 yaşında diğeri de 2,5 yaşında oğulları var. 3 bızdıkla orayı gezdik, yemek yedik döndük.

Ikea'da alt katta çocukların bırakılabildiği bir yer var, güvenlikli bir bölüm, büyükçe de bir top havuzu yapmışlar içine. İnci bayram tatilindeyken küçük bir top havuzuna girdiği için biliyor, hep orayı seyretmek istedi, oradan ayrılmak istemedi. Oraya da 3 yaşından ve boyu 1.20 den kısaları almıyorlarmış. Hiç şansı yok yani :) Üst katı gezerken, top havuzu dediğinde aşağıda kızım inince bakarız dedim hep. Neyse eve döndük bir şekilde.

O günden sonra sürekli top avuju demeye başladı. Babası kızım nerde top havuzu götüreyim seni dediğinde cevap : aşağda aşağda
Bir de akıllı babası kuralım eve bir top havuzu demez mi, başladı bu sefer top avuju eve eve demeye...

Başka nerde top havuzu var onu da bilmiyorduk, sonunda geçen pazar Cevahir'e gittik. Orada varmış çok şükür, girip oynadı sonra çıktık. Atlı karıncaya bindik beraber, dönen bir iki şeye daha bindirdim ama sevmedi. Top havuzuna girdi rahatladık ama bitmedi sevdası hala top avuju deyip duruyor. Hatta dün yemeğini top havuzu duası yaparak yedirdim. Top havuzu duası nasıl mı? Aynen şöyle, ellerini açıyor, Allahım diyor, hava güzel olsun babası İnci'yi top havuzuna götürsün diyorum. Amin deyip ellerini yüzüne sürüyor :))) Bu durumda tekrar götürmek şart tabiki. Ben götürürüm onu, yakında ki bir alışveriş merkezinde daha var dediler...